TARİH, TEKERRÜR VE EKONOMİK KRİZLER
Temmuz, 2001
TRT 2, Belgesel Metinleri
Yüzde 2000’i aşkın enflasyon!!! Dile kolay. 1992’de Rusya kendisini böylesine korkunç – korkunç kelimesi bile yetmiyor ekonomik cinnet demek belki daha doğru – ekonomik cinnetin içinde buldu. 1991 sonbahar ve kışında Moskova’yı ziyaret edenler hatırlayacaklardır: gıda marketlerinin bomboş raflarını, uzayan kuyrukları, karların üzerinde kıvrılıp kalan aç Moskovalıları. Seker, tuz, patates, sabun hatta kibrit bile karneye bağlanmış, karaborsa almış yürümüştü. İki şalgam, birkaç havuç dört kişilik bir ailenin bir haftalık yiyeceği…
1991-92 Rusya’nın İkinci Dünya Savaşından bu yana yaşadığı en feci süreç oldu. Oysa, tabiatın çok cömert davrandığı bir ülke Rusya. Petrol, elmas, altın, bakır, manganez, alüminyum hidroksit, uranyum, gümüş, platin, grafit üretiminde dünyanın en büyüklerinden. Ve bunlar dünyanın talep ettiği, anında nakit ödemeye hazır olduğu servetler. Buna ilaveten, kimya sanayinde, uzay sanayiinde dünyanın en önde gelen üreticilerinden. Çelik üretiminde Japonya’dan sonra, dünya ikincisi. O yıl, Rusya’nın Cumhurbaşkanı Boris Nikolayeviç Yeltsin, Sovyetler Birliğinin Başkanı ise Mikhail Sergeyevich Gorbaçov’du. Gorbaçov iktidarını tanımlayan iki kavram: “Glastnost” açıklık, ve “perestroika” yeniden yapılanma.
Yeltsin, Gorbaçov’un reformlarıyla yetinmeyen, Parti toplantılarında onu işleri ağırdan almakla suçlayan enerjik adam. Kendilerini reformlara adamış iki lider, iki güçlü kişilik. Buna karşın, dağılmak üzereymiş gibi duran bir ülke ve acil önlemlerin alınmasını zaruri kılan kıtlık, yokluklar. 2 Ocak 1992, hükümetin dondura geldiği fiyatları serbest bıraktığı gün. 2 Ocak 1992 tarihe Rusya’nın serbest pazar ekonomisine adım attığı, Rus kapitalizminin tohumlarının ekildiği gün olarak geçti. “Rus kapitalizmi” diye vurguluyorum, çünkü sonraki yıllarda “kapitalizm”in bir de “Rus” çeşitlemesi olduğundan bahsedilir oldu. Bazılarına göre, Rus kapitalizmi, “kauçuk baronları” denilen sömürge patronları benzeri zalim işverenler, hükümetin yerini almış devasa bir mafya, herkesi kapsayan hırsızlık, ekonomik tıkanma, küçük bir azınlığın görgüsüz lüks tüketimine karşı milyonlarca insanın yoksullaşmasından ibaret bir sistemdi.
Öte yandan Leon Aron gibi diğer bazı uzmanlara göre bu çizilen kaba bir resimdir ve gerçekleri anlatmıyor. Böyle düşünenlere göre, Rus kapitalizmi çelişkilerle malûl olmakla beraber, giderek güçlenmekte, Rus toplumuna az sayıda da olsa nitelikli katkılar sağlamaktadır. Rus kapitalizmin henüz çok yeni olduğuna işaret ediliyor, ve kaldı ki, deniyor, Rus kapitalizminin ekildiği toprağın türü çok farklı. Bir kere, yeni Rusya’nın devraldığı Sovyet ekonomik ve siyasi mirası, çağdaş piyasa ekonomisinin işleyişine bütünüyle ters düşen bir mirastır. İkincisi, kapitalizme geçiş, ekonomik ve siyasi şartların çok ağır olduğu bir zamana denk gelmiştir. “Uygar kapitalizm”in – gelişmiş ülkelerin kapitalizmine “uygar kapitalizm” deniyor! – uygar kapitalizmin kurumsal, toplumsal ve yasal, meselâ, ticaret kanunu, kontrat, tarafsız mahkemeler gibi yasal temellerinin atılmasına vakit kalmamış, ekonomik kararlar üzerinde uzun boylu düşünülemeden, alelacele alınmak zorunda kalınmıştır. Üçüncüsü, Batı’da demokrasi, özel mülkiyet ve kapitalizm yerleştikten yüzyıllar sonra geldiydi, ama Rusya’da tam tersi oldu: ortaya önce demokrasi sonra kapitalizm gibi bir durum çıktı. Ve dördüncüsü, Rusya’nın bu yeni devrimi “kadife eldivenli” dedikleri türden bir devrimdi. Komünizmden kapitalizme geçişte tek bir kurşun atılmadı. Sovyet nomenklaturası siyasi gücünü, ekonomik güçle takas etti ve sustu. “Nomenklatura” Rusça bir kelime, Türkçe karşılığı ekâbir olabilir. Uluslararası literatürde komünist ülkelerin ayrıcalıklı seçkin bürokratları anlamında kullanılıyor. Nomenklatura, devletin idare edegeldikleri varlıklarını kendi üstüne geçirdi, fiili sahibi oldu. Böylece Rus ulusal servetinin yönetimi, ülkenin ekonomik hakim sınıfının – sanayi “nomenklatura”sının – eline geçti. Yeni Rusya, bir de Sovyetler ve Sovyetler öncesinden gelen dört yüz yıllık bir çarist “devlet baba” geleneği ile halleşmek durumundaydı. “Devlet baba” geleneğinde siyasi otorite sadece ulusun ekonomisini değil, bireylerin mülklerini de idare eder.
Bu, çarlık Rusya’sında böyleydi. Daha sonra Bolşevikler devraldığında özel mülkiyet kavramı tamamen ortadan kalkınca, devlet baba sistemi daha da yerleşti. Rus “devlet baba” sisteminin bir diğer yönü, Rus devleti ile Rus vatandaşları arasında “toplumsal kontrat” denilen bir mutabakatın olmamasıdır. Yani, Rus vatandaşları Rus devletini bir baba, bir patron olarak görmeğe kurgulanmışlardı, hiçbir zaman “bir ortak” olarak değil. Yasalara devletten korktukları için uyuyorlardı, özgür iradeleriyle kabul ettikleri toplumsal kurallar oldukları için değil. Yine Leon Aron’a göre, Rus halkı öylesine haksız, öylesine akıldışı yasalara, öylesine uzun yıllar muhatap olmuşlardı ki, sosyalist sistemin çökmesiyle birlikte adeta zincirlerini kırdılar ve birkaç yıl içinde hiçbir kural tanımayan bir ulus olup çıktılar. Bireysellikleri yırtıcılığa dönüştü.
Özel alanlarını kıskançlıkla korurken, çıkarlarını her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmenin peşine düştüler. Devletle ilişkileri bir yandan mutlak bir bağımlılık, öte yandan devlete içerleme, güvenmeme hatta husumet duyma şeklinde gelişti. Sadece devlete de değil, herhangi bir örgütlü siyasi güce aynı duygularla yaklaşır oldular. Ünlü bir Rus siyaset sosyologu, Igor Kliamkin’in demesiyle, “komünist ortakçılık, başkasına hak tanımayan bireyciliğe” dönüştü. Anlata geldiğim bu ruh halinin konumuz açısından önemi, Rusya’da kamuya ait olan varlıkların yağmalanmasındadır. Yeni yeni güçlenen hırslı ve yoksul Rus girişimcileri, devletin satın alınmaya hazır bürokratlar tarafından temsil edilen zenginliklerine lisanslar, kotalar, krediler aracılığı ile el attılar. Yolsuzluk ve organize suç böyle ortaya çıktı. Ve anlaşılan ne Rusya kadar zengin başka bir devlet vardı, ne de yeni yetme Rus girişimcileri kadar fütursuz kapitalistler. Sonuçta, bütçe açığı Gayrisafi Milli Hasılanın %7.5’ini buldu. Vergi kaçağı dev boyutlardaydı. Devletin harcamalarını kısması, tasarrufa gitmesi varolan sistem çerçevesinde fevkalade güçtü. Çünkü büyük Rus ordusunun masrafları bir yana, milyonlarca sanayi işçisinin ücretleri de devlet bütçesinden ödeniyordu. Dahası, yine Sovyetler’den kalma bir miras gereği, devlet vatandaşlarının kira ve elektrik, su, ısınma, telefon giderlerini desteklemekle yükümlüydü.
Hem de ne destek! Ortalama bir Rus ailesi kira ve diğer giderlerinin sadece %3’ünü kendisi karşılıyordu. Rus devletinin kira vb. sübvansiyonlara ödediği para, savunma bütçesinden daha fazlaydı. Bir yanda ölümcül yara almış sosyalist sistem, öte yanda işlemeyen kapitalist sistem… Rusya bunların ikisinin arasında kaldı. Ekonomi %13 küçüldü, bütçe açıkları %30 büyüdü, hazine boşaldı, ruble %86 değer kaybetti, enflasyon %138’e tırmandı. Ticaret ancak takas şeklinde sürdürülebilir hale geldi. Rus dış ticaret bankası Vnesheconombank iflasını ilan ettiği tarih, Ekim, 1991. Acil önlemler paketinin birinci maddesi, fiyatların serbest bırakılması, ikincisi özelleştirmeydi. Birincisinin nedeni belli: ürünlerin gerçek fiyatlarının pazarda, arz-talep uyarınca, saptanmasına imkân tanımak, böylece üreticinin önünü görmesini sağlamak. Özelleştirme ile yapılmak istenen de Rusya’nın çökmüş oturan dev sanayi altyapısını harekete geçirmek. Özelleştirme, 1992-1995 ve 1995-1996 olmak üzere iki etapta ele alındı. Şimdi, tecrübesizlikten doğan hatalar, suistimaller bir yana – Rusya’da mahalleler dahil, her şey devlete aitti. 144 milyon nüfuslu bir ülkede bir mahalle nasıl özelleştirilir? Diye düşünürsek, nasıl dertli bir iş olduğunu anlarız! Dahası, Rusya’da her şey herkese ait olduğundan bir mahalledeki bir evin ülkenin nüfusu kadar sahibi vardı! Öyle zaman oldu ki, Ruslar, çoluk çocuk herkese 144 milyon ortaklık belgesi dağıtmak zorunda kaldılar! İçinden çıkılamaz bir hal aldı! Böyle olunca, özelleştirilecek kurumları eski yöneticilerine verip kurtulmak evlâ göründü.
Öyle yaptılar. Bu defa da işletmecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan bürokratların yönetim kurulu başkanı oldukları şirketimsi şeyler ortaya çıktı. Bu eski müdür yeni işletmecilerin özelleştirmenin asıl amacı olan verimliliği sağlamaları mümkün değildi. Hükümet bu defa satmayı denedi. En iyi durumda olan kamu şirketlerinden başladılar –1995-1996 dönemi – ancak, yabancı sermaye Rusya’daki karmaşadan ve enflasyondan yılmıştı, yerli sermaye yok gibiydi. İhaleye çıkan şirketler, değerlerinin çok altına, üstelik siyasi nüfuzunu en iyi kullananlara gitti. Sabrı taşan Yeltsin, Başbakan Cherneomyrdin’in bakanlar kurulu lâv etti, yerine adı hemen hiç duyulmamış Kiriyenko’yu atadı. 23 Mart 1998. Bu tarih aynı zamanda Güneyasya Kaplanlarının kaynadığı tarih. Bir de üstüne petrol fiyatları düşünce, piyasalar büsbütün karıştı.
Öyle ki, Rusya’nın en büyük petrol şirketlerinden birisi olan Rosneft 26 Mayıs’ta satışa çıkarıldığında alıcı bulamadı. IMF’nin 670 milyon dolarlık kredi ile devreye girmesi borsayı yükseltmeye yetmedi. 1998 Temmuzunda uluslararası piyasadan, yani özel finansman şirketlerinden, 22.6 milyar dolar bulundu. Bunu IMF’nin 11.2 milyarlık kredisi izledi. Borsa yükseldi ancak bu defa da ünlü uluslararası yatırımcı George Soros’un demeci patladı: Soros, Rusya’nın rubleyi devalue etmesi gerektiğini söylüyordu. George Soros kim? George Soros, Soros Yatırım İşletmesi isimli bir şirketin sahibi. Güneydoğu Asya’dan, Avrupa’ya, Latin Amerika’ya kadar dünyanın dört bir yanında milyarlarca dolarlık yatırımları var. Bu konumu nedeniyle dünya para piyasalarında söz sahibi. Bir demeci piyasaları harekete geçirmeye yetiyor.
1930 Macaristan doğumlu, 1956’dan beri Amerikan vatandaşı. Krizin patladığı 1998’de Soros’un bir milyar doları Svyazinvest isimli bir telekomünikasyon şirketinde bağlıydı. Nitekim aynı yılın Ağustosunda Soros kuruluşları, Rusya’ yatırımlarından 2 milyar dolar kaybettiklerini açıkladılar. George Soros’un demeci borsanın çakılmasına yetti! 13 Ağustos. Başbakanın hazinenin iyi durumda olduğuna ilişkin sözleri fayda etmedi. Yeltsin’in asla devaluasyon yapmayacağına yemin etmesi de fayda etmedi. Zaten Yeltsin’in yemininden dört gün sonra 17 Ağustos’ta Hükümet rublenin değerini düşürmek zorunda kaldı. Ayrıca, bankaların yabancılara olan borç ödemelerini 90 gün süreyle ertelemeleri istedi. Basın, “Yeltsin ruble ile beraber kendi değerini de devalue etti” diye ayağa kalktı. Ekonomi Başdanışmanı istifa etti. Rus halkı ellerindeki rubleleri dolara çevirmek için uğraştı. Yeltsin bu defa da Kiriyenko’yu azletti, Chernomyrdin’i yeniden başa getirdi. Ama rubleyi son dört yılın en büyük değer kaybını yaşamaktan kurtaramadı.
Aynı gün, Yeltsin ve Chernomyrdin 40 milyar doları bulan iç borç ödemesinin ertelendiğini ilân ettiler. Bu aslında Hükümetin borçlarını ödeyemeyeceğini söylemesi anlamına geliyordu. Ertesi gün, Merkez Bankası, rezervlerinin eridiğini, rubleyi desteklemek için bundan böyle dolar satmayacağını açıkladı. Ruble, bir daha değer kaybetti. Rus halkı tasarruflarını çekmek için bankalara koşuştu. Dükkanlar mallarını yeniden fiyatlandırmak üzere kapandılar. Yeltsin keza. Cumhurbaşkanı iki gün işe gelmezken, Merkez Bankası da tüm işlemleri durdurduğunu ilân etti. 1999 dünyada petrol ve maden fiyatlarının arttığı yıl. Değeri düşük ruble ve artan fiyatlar ihracatın yükselmesine yardımcı oldu, durum bir yıl öncesine göre az da olsa bir gelişme gösterdi. Buna rağmen 1999 yılı Gayri safi milli hasılası 1990 yılı gayrisafi milli hasılasının sadece %59’u kadardı. Dokuz yıl içinde Ruslar, gelirlerinin %40’ı kaybetmişlerdi. Rus Devlet İstatistik Komitesi rakamlarına göre sanayi üretimindeki düşüş yarı yarıya. 1990 üretiminin %55’i. Diğer bazı kaynaklara göre bu iyimser bir rakam. IMF’nin şart koştuğu yasaların çıkartılması ‘99 Temmuz’unu buldu. IMF bunun üzerine 4.5 milyar dolar kredi vermeyi kabul etti. Ama tabii bu Rusya’nın IMF’den aldığı ilk kredi değildi, para öncelikle aldığı diğer kredileri ödemekte kullanılacaktı. IMF muhaliflerinin “dış borçların yenilenmesi” dedikleri durum. IMF ayrıca yeniden yapılanmayı şart koştu ki, bu Rusya’nın durumunda yüzlerce yıllık bir sistemin değiştirilmesi demek! Son bir not: 2000 itibariyle Rusya’nın borcu 15 milyar dolardan fazla. Ve bu IMF’nin verdiği en büyük borç!