Kapadokya Yüksekokulu’nun web sitesinden hedefin ‘Türkiye ve giderek AB ve Avrasya ekonomisinde söz sahibi olmasını sağlayacak nitelikte ve nicelikte, üretimi ve istihdamı geliştirecek orta-kademede yönetici ve girişimci yetiştirmek” olduğu belirtilmiş.
Türkiye’nin orta vadede AB’ye girmesini bekliyor musunuz? Neden özellikle girişimci ve orta-kademe yönetici yetiştirilmesi hedefleniyor? Türkiye’nin yetişmiş eleman eksikliği sadece bu alanlarda mı kendini gösteriyor?
AA : Türkiye’nin önünde sonunda AB’ye girmesini bekliyorum, evet. Ancak, Kapadokya MYO’nun web sitesinde gördüğünüz hedef, Türkiye AB’nin bir üyesi olsa da olmasa da gerçekleştirilmesi gereken bir hedeftir. Amaç, günümüzde Avro-Amerikan medeniyetinin temsil ettiğini düşündüğümüz eğitim/beceri seviyesini tutturabilmektir. Bu seviyeyi tutturduktan sonra AB olsa da olur, olmasa da olur diye düşünürüm.
Bakın, Türkiye nüfusunun %56’sı yirmi yaşının altında. %70’i ise otuz yaşının altında. Makro planda düşündüğünüzde bu nüfusun kahir ekseriyetinin üretim dışı olduğunu; deyiş yerindeyse, üretmeden tüketmek durumunda olduğunu gösterir. Yetmezmiş gibi her dört üniversite mezunundan üçü işsiz; her 750 gençten sadece üç tanesi meslek sahibi. Buna karşın, yaygın söylemin aksine, Türkiye en büyük yatırımını gençlere yapıyor. Devletin harcamalarına ek olarak, özel anaokulları, özel ilköğretim kolejleri (ki, en ucuzu oniki bin YTL’den başlar) dersaneler, düzinelerce özel üniversite, yurtdışı dil kursları ve yüksek okullara harcanan paralar – yetmezmiş gibi iş yerlerinde verilen eğitim. Örnek isterseniz bankacılık. Krizden önce iddialı bankalarımızdan birisinin personeli için öngördüğü eğitim harcaması kişi başına beş bin doları buluyordu. Bugün de, mühendislikten iletişim sektörüne kadar hemen hiçbir iş veren istihdam ettiği personelinden sıkı bir eğitimden geçirmeden yararlanamamaktadır. Bütün bu harcamaları üstüste koyarsanız, akıl almaz meblağlara ulaşırsınız. Bu durumun önde gelen nedeninin endüstri-eğitim ya da işhayatı-eğitim işbirliğinin kurulamamış olmasında görüyoruz. Eğitim sistemimizle ekonomi aktörleri arasındaki iletişimsizlik ihtiyaca uygun eleman yetiştiremememizi getirmektedir. Öte yandan, gelir dağılımındaki uçuruma varan eşitsizliğin acil çözümünün KOBİ’lerin nitelik ve niceliğinin arttırılmasında yattuğı açıktır. Varsın, Fortune 500’de yeralan bir şirketiniz olmasın; KOBİ’leriniz ayaktaysa en ağır krizleri bile atlatma şansınız yüksek demektir. KOBİ ise orta-kademe girişimci ister. İşte biz bunu gerçekleştirmeye adanmış bir avuç insanız. Orta kademe yönetici ve girişimci yaratmayı başamazsak, bugün Kandil dağından inen gençlerin, yarın Erciyas’tan inebileceğini düşünüyoruz. Elimizi taşın altına koyduk, anlayacağınız.
Türkiye’de artık her şeyin “AB standartlarına uygun” olması için çalışmalar yapılıyor. Eğitimde böyle bir şeyden söz etmek mümkün mü? Eğitimde AB standartlarının yakalayabilecek miyiz? Kapadokya Meslek Yüksekokulu’nda AB standartlarında gençler yetiştirecek mi ya da sizin standartlarınız neler olacak?
AA : Elbette, mümkün. Sadece ders programlarına bakmak bizim neleri kaçırdığımızı gösteriyor. AB standartlarını yakalayabilecekmiyiz sorusuna gelince, yakalayab,lmek için herşeyden önce belirgin bir eğitim felsefemizin olması lâzım. Bundan kasıt ne amaçla kimi yetiştireceğiz sorusunun cevabı olması lâzım. Siz yarım düzine özel üniversitede örneğin “uluslararası ilişkiler” ya da “iletişim” okutuyorsanız, bunu bu şık okullardan mezun olacakların nerede istihdam edileceğini düşünmeden yapıyorsanız, AB standardını demiyorum, akılcılığını diyorum, yakalayamayacaksınız demektir. “Üniversite” bir “amaç” olmaktan çıkarılmalı, bir “araç” olmalıdır. Bizim Kapadokya’da yapmayı çalıştığımız, palavrayı bırakıp, malûmat istifçiliğini bırakıp, deyiş yerindeyse, kaz güdebilen gençler yetiştirmektir ki, hayatlarını kazanabilsinler, ailelerine bakabilsinler, iç göç ve dolayısıyla lümpenlik önlenebilsin. Arkamızda ne bir cemaat, ne de bir holding var. Bir imece okuluyuz ve bizim gibi düşünenlerin yardımlarıyla kurulduk. Ve yardımlarını bekliyoruz!
Türkiye ekonomisinin gelecekte Türk Cumhuriyetlerinde, Ortadoğu’da hakim güç olabileceğini düşünüyor musunuz? Türkiye yakın coğrafyada etkili, lider ülke olma potansiyeline sahip mi? Bu açıdan elindeki güçleri kullanabiliyor mu? Nasıl kullanmalı?
AA : Neden olmasın?! Ben toplu iğne yapamadığımız zamanları hatırlıyorum. Herşeye rağmen çok iş başardık. Belki de petrolümüz olmadığı için başardık. Komşularımıza, Türk cumhuriyetlerine çok öğreteceklerimiz var. Yeri gelmişken, onlar da alınganlığı bırakıp tecrübemizden yararlanmaya çalışsalar iyi ederler diye düşünüyorum. Kalkınma kolay iş olmadığı gibi, petrol vb. doğal zenginliklere yaslanmakla da kalkınılmıyor. Lider ülke olabilir miyiz? Bana sorarsanız zaten öyleyiz. Ancak, kaynaklarımızı belirli bir hedef doğrultusunda harekete geçirmeyi henüz öğrenemedik. Savurganız. Çarçur ediyoruz. Birbirimizle yeterince işbirliği yapmıyoruz. Ama bunu da öğreneceğiz. Kapadokya MYO’nun kurulabilmiş olması bile belirli bir aşamaya gelmiş olduğumuzu gösteriyor.
Gelecekte Kapadokya Üniversitesi’ne dönüşecek projenin ilk adımı meslek yüksek okuluyla atıldı. İlk bölümler için aşçılık, sivil hava ulaştırma işletmeciliği gibi bölümler seçilmiş. Bu bölümlere neden öncelik tanındı? Yeni bölümler ya da fakülteler hangileri olacak?
Kapadokya’yı ondört (şimdilik!) meslek yüksekokulundan oluşan bir zincir olarak düşünün. Bu okullar zinciri ve sıralaması Kapadokya Kalkınma Planına koşut olarak belirlendi. Bölgenin kalkınma dinamikleri sırasıyla Turizm, Bağcılık&Şarapçılık, Tarım&Hayvancılık. Biz de bu kalkınma dinamiklerini harekete geçirecek işgücünü sağlamayı hedefledik. Sivil havacılık ve pilotaj okulumuz da halen kullanılmayan Tuzköy havalimanını aktive etmek üzere kuruldu. Az önce de belirtmeye çalıştığım gibi, bizim için üniversite bir amaç değil, gençleri hayata hazırlayan, kendi ayaklarının üstünde durmalarını, kendilerini ve ailelerini geçindirebilmelerini sağlayan bir araçtır.
Kapadokya Meslek Yüksekokulu’nu “Halk Üniversitesi” olarak tanımlıyorsunuz. Bu tanımı detaylandırabilir misiniz?
Günün yirmidört saati, yılın oniki ayı açık bir eğitim kurumu; sertifika veren, yetişmiş eğitimi veren; her türlü kültürel aktivitesine halkın katılımının serbest olduğu ve teşvik edildiği; kaldı ki, finansman dahil her türlü ihtiyacı imece usulü sağlanan bir öğretim kurumu. Onun için halk üniversitesi diyoruz. Benzerleri batıda da var. Onlar “grassroots” diyorlar.
YÖK ve üniversiteler sık sık çok sayıda üniversite açılması, kalitesiz eğitim verilmesi konusunda eleştiriliyor.
AA : Eleştirilerin çoğuna katılıyorum. Bizim ille de üniversite olmak gibi bir meselemiz olmaması da bundan kaynaklanıyor zaten.
Sizlerin kurduğu Kapadokya Yüksekokulu –beraberinde diğer özel üniversiteler- bu eleştirilere tepki olarak mı kuruldu?
AA : “Tepki” kelimesi de nereden aklınıza geldi?! Biz elimizi taşın altına koyduk ve bir model yerleştirmeye çalışıyoruz. Hepsi bu. Başarabilirsek, Giresun’a, Tokat’a, Ağrı’ya vb.vb. ihraç edebiliriz. Soruna katkıda bulunuruz.
Kar amaçlı eğitim kurumlarının da bulunduğu bir gerçek… Eğitim ile karlılığı dengelemek için neler yapılabilir?
AA : Bakın hanımefendi madem ki dönem serbest piyasa ekonomisi dönemidir, madem ki “alıcısı” vardır, “satıcısı” da olacaktır. İnsanlar beşikteki bebelerine İngilizce öğretmek iştiyakıyla kavrulur, üniversite diploması prestij faktörü olmayı sürdürürse, korkarım, hiçbir şey yapamayız. Meğer ki, ulusal bir kampanya açılsın, ki bu da dediğim gibi ancak ulusal eğitim felsefesinin yerleştirilmesi ile olur, bu kör döğüşünden kurtulamayız.
Kapadokya Meslek Yüksekokulu fikri ne zaman, nasıl doğdu?
AA : Düş, aziz bir dostumun, Vakıf Başkanımız Murat Şengül’ün düşüdür. Ben 2001’den itibaren duhül ettim.
Fikrin oluşmasında ve hayata geçirilmesinde kimlerle birlikte çalıştınız? Yollarınız nasıl kesişti?
AA : Ülkenin geleceğine ilişkin kaygı ve beklentileri çakışan bir avuç insanla yola çıktık. Başta Mustafapaşa Belediyesi Başkanı Mustafa Özer, Avanos Belediyesi Başkanı Mustafa Körükçü, Nevşehir Belediyesi Başkanı Hasan Ünver, şimdiki ve geçmiş valisi Yusuf Erbay, sayamayacağım kadar yerel önder, otel sahipleri, işletmecileri, Ticaret, Sanayi Odaları başkanları ve işin akamedik tarafını tutan Tınaz Titiz, İlber Ortaylı, Güngör Güner, Oktay Varlıer, Ömer Faruk Berksan gibi ciddi işadamları, hep birlikte hareket ediyoruz.
İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı’nın daha önce benzer projeleri destekledi mi?
AA : İlke Vakfı, en azından bu aşamada Kapadokya ile yatıp Kapadokya ile kalkıyor desem yeridir! Maddi, manevi, ayni, her türlü desteğe ihtiyacımız var. Fırsat bulmuşken, aracılığınızla duyururuz!