Cevri Kalfa isimli bir cariye
Tarihlere dikkat edelim: Cevri Kalfa isimli hanım 1808-1839 arasında yaşayan Sultan II. Mahmut’un hareminde haznedar, yani haremin kıymetli eşyalarının muhafazasından sorumlu. II. Mahmut, 1808’de katledilen III. Selim’in kardeşi; Mahmut’u katillerin elinden kurtaran Cevri Kalfa. Söylentiye göre, adamların üzerine kızgın kül atarak oyalarken, şehzadeyi baca deliğinden dama çıkararak kurtarmış. II. Mahmut, Bezmialem Valide Sultan’ın kocası. Cevri Kalfa, Valide Sultan, Tahire Hatun geleneğinde bir kız mektebi açıyor. Sultanahmet Parkı’nın karşısındaki okulun adı: Cevri Kalfa Mektebi. Ancak, bu mektep, “Yeni Kadın”için dönüm noktası sayılıyor, çünkü lise düzeyinde eğitim veren ilk kız okulu olarak meslek sahibi olmak isteyen Türk kadınlarının yolunu açıyor.
II.Mahmut’un tuğrası: “Mahmud Han bin
Albülhamid Muzaffer Daima” yazıyor.
Dönemin resmi gazetesi Takvim-i Vekai açılış haberini verdikten sonra devlet politikasının duyurulması anlamında yayımladığı makalede şöyle diyor: “…Bir memleketin yaşaması umumi terbiyenin alınmasına bağlıdır. Cahilliği önlemek için gerek İstanbul’da, gerekse biladı selasede kurulan rüştiye mekteplerinin bu hususta yardımları görüldü. Memleketin her sınıf halkı bundan memnun oldular. Şimdiye kadar açılan mekteplerde erkek çocuklarımız ilm ü irfan sahibi oldular. Ancak kızlarımızın ilim sahibi olmaları hem farz hem de borçtur. Hayat mücadelesinde yorulan eşlerine yardımda bulunmak kızlarımızın vazifesidir. Bunu başarmaları da din ve dünyalarını bilmelerine bağlıdır. Kızlarımızın iffet ve kanaat sahibi ve itaatkâr olmalarında ana babalarının rolü büyük olmakla beraber, tahsilleri için Sultanahmet’te açılmış bulunan ve yeni tanzim edilen rüştiye mektebine kız çocuklarının gönderilmesi hususu ihtar olundu…”(3)
II.Mahmut, “Kızların eğitimi farz ve borçtur.”
Müfredat
“Başlangıçta müfredat şöyleydi: Arapça, Farsça, matematik, güzel yazı, coğrafya, imla-edebiyat, ahlak, sağlık bilgileri… 1879’da bunlara Fransızca dil dersi eklendi. “..Maarif Nezareti’nin himayesinde Babıâli’de 12 numaralı hanede Avrupa usulüne uygun açılmış olan inas (kızlar) mektebine her milletten talebe alınmaktadır. Bu sebeple talebelerin garbi dillerden birini öğrenmeleri arzu olunur…” Dönemin gazetelerinin özellikle Vakit’in kız çocuklarının okula gönderilmesi konusunda ailelere ‘zorunluluk getirilmesi’ de dahil her türlü tedbirin alınması konusunda ısrarlı yayın yaptığı dönemdir bu… Sultan Abdülaziz’in Paris gezisinde fabrikalarda çalışan kadınları gördükten sonra açtırdığı Kız Sanayi Okulları‘yla artık doğrudan ‘meslek sahibi kadın’ yetiştirmek de gündeme girdi.
“Mektebin yolları çizgi çizgi/ Mektebe gidiyor elinde cüz’ü/ İmana gelmiyor Osman’ın kızı…”
Aynı dönemde kız mekteplerinde ders verecek yeteri sayıda kadın öğretmen olmamasından kaynaklanan sorun da fetvayla aşıldı ve erkek öğretmenlerin kız rüştiyelerinde öğretmenlik yapmalarına imkân sağlandı. Ancak, yukardaki maniden anlaşıldığı gibi “sataşmalar” sürmedi de değil. Samsun’da şimdi adı Bozkurt Okulu olan ve Zübeyde Hanım Bağı diye bilinen mahallede açılan ilk kız okulunun Müdiresi İkbal Hanım’a yakılan türkü de şöyle: “Mektebin yolunda bir büyük bahçe/Kebap taşınır bohça bohça/ Hakim Bey’in kalmadı cebinde akçe/ Aman hocahanım etmemeliydin/ Sen bu düğüne gitmemeliydin.” Kız rüşdiyelerinde nakış dersi dışındaki derslere giren hanım hocalara ilk kez 1873 tarihinde rastlamaktayız. Dârülmuallimât’ın ilk mezunları olan bu hanımlar, aynı zamanda eğitim tarihimizde resmî okuldan yetişerek görev alan ilk hanım öğretmenlerdir. 1893-1908 tarihleri arasında ise, kız rüşdiyelerinde hiç erkek öğretmen bulunmadığını görüyoruz.
Aynı tarihlerde Avrupa’da neler oluyor?
Yaklaşık aynı yıllarda, İngiltere’de, daha doğrusu Birleşik Krallık’da kadınlar sonradan İşçi Partisine dönüşecek olan sosyalist Fabian Cemiyeti’nin çatısı altında biraraya geliyorlar. “Yeni Kadın” idealine edebiyatçılar, tiyatrocular, gazeteciler revaç verirken, “suffragettes” (veya “suffraget” – Türkçe’ye “süfrajet” olarak geçmiş) olarak bilinen hareket güçleniyor. Kelimenin kökeni “suffrage” oy hakkı demek. Oy hakkı talepleri İngiltere’de 1865’den beri var; John Stuart Mill gibi ünlü düşünürler de destekliyorlar. Ama, kadınların oy hakkı İngiltere’de 1928’den önce tanınmıyor. Bizde bu tarih 1923’dür.
Bu arada, dünyada kadınlara oy hakkı tanıyan ilk bağımsız ülkenin Yeni Zellanda olduğunu söylemeliyim. Yeni Zellanda, 1893’de, 21 yaşını tanımlamış kadınlara parlemento seçimlerinde oy hakkı tanıyor.
Süfrajet’lerin işleri İngiltere’de kolay olmazken, Amerika’da daha da zor, hatta süfrajet kelimesi bizim “…’lü Ayşe” tanımımız gibi, aşağılayıcı bir mahiyet kazanıyor. Ancak, oy hakkı talepleri durulmuyor; kadınlar kendilerini parmaklıklara zincirliyor, posta kutularını ateşe veriyor, vitrinleri indiriyor hatta bombalama eylemlerine dahi başvuruyorlar. Bunların arasında Emily Davison isimli birisi, kendisini protesto için Kıral’ın arabasının önüne atıyor ve ölüyor. (1912) Bunun üzerine geniş çaplı açlık grevleri başlıyor. Grevciler, gözaltına alınıyor, bir süre sonra da zorla besleniyorlar. İngiliz hükümeti, suffragettes’lerin kamuoyunda sempati yaratmalarını önlemek için yayın yasağı da dahil olmak üzere bir dizi yasa çıkarıyor. Bu defa hareket Atlantik’in diğer yakasına sıçrıyor. Amerikalı kadınlar Wilson yönetimine karşı protesto gösterilerine başlıyorlar.