“…Bir De ‘Ciddiyet’i Denesek ?!”

“Meşrutiyet’i ilan ettik olmadı. Cumhuriyet’i getirdik, gene olmadı. Bir de ‘ciddiyet’i denesek?!” Bu önerinin sahibi Celâl Yalnız; nam-ı diğer Sakallı Celâl. 1886-1962 yılları arasında yaşamış, Bahriye Nazırı (Denizcilik Bakanı) bir Osmanlı paşasının oğlu, Galatasaray Lisesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Üsküp’ten, Kastamonu’ya pek çok vilâyette çalışmış, yeri geldiğinde Aydın incir fabrikasında işçilik, ustabaşılık ve tren makinistliği yapmaktan geri durmamış bir öğretmen. 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara Sultanisi’nin müdürü. Ankara Sultanisi, yani Ankara Erkek Lisesi, yani Ankara Atatürk Lisesi, yani eski Taş Mektep, ki, şimdiki Yüksek İhtisas Hastanesi’nin olduğu yerdedir. 1886’da beş yıllık idadi (ortaokul-lise arası) olarak kurulmuş, 1908’de Sultani olmuş; 1919’da Mustafa Kemal kol kanat germiş, 1921’de Sakarya Meydan Savaşından önce diğer resmi dairelerle birlikte Kayseri’ye nakledilmiş, 1922’de Başkumandanlık Meydan Muharebesi zaferinden sonra Ankara’ya dönmüş. Gençlerbirliği Ankara Sultanisi öğrencilerinin 1923’de kurdukları futbol takımı. 

Sakallı Celâl’in Ankara Sultanisi müdürü olduğu yıllarda Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver (1895-1966) Galatasaray Lisesinden arkadaşı. Hamdullah Suphi de bir paşazade. Tanzimat siyasilerinden Abdullah Suphi Paşa’nın oğlu, öykücü/romancı Samipaşazade Sezai’nin (1860-1936) yeğeni. Sakallı gibi, Tanrıöver de hayata öğretmen olarak atılıyor. Ayasofya Rüşdiyesinde (orta okul) hitabet ve Fransızca, Darülmuallimin’de (öğretmen okulu) edebiyat, Darülfünun’da (üniversite) Türk-İslam sanatı dersleri veriyor, şiir yazıyor. İlk şiirini yayımlayan kendi amcasının Paris’te çıkardığı gazetesi. “Sergüzeşt” (macera, serüven) isimli romanı yüzünden göz hapsine alındığını (!) düşünerek Paris’e kaçan ve 1908’e kadar orada kalan edebiyatçılarımızdan. Samipaşazade Sezai, Meşrutiyet’in ilânından sonra Madrid’te elçi, Birinci Dünya Savaşı süresince İsviçre’de, TBMM’nin açılmasından sonra Türkiye’de; 1927’de “Hidamat-ı vataniyye tertibinden” (vatan hizmetleri fonundan) emekli. Belli ki, daha o zamandan varmış, “verdiysem ben verdim” diyen birileri. 

Edebiyatçı, hatip, şair ve siyasetçi Tanrıöver, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920) Antalya üyesi, TBMM ilk döneminde Antalya, 1923’te İstanbul milletvekili, 1920 ve 1925 yıllarında iki kez Milli Eğitim Bakanı, 1927’de yeniden İstanbul milletvekili, 1935’te Brüksel Büyükelçisi. 1943’te İçel, 1946’da İstanbul milletvekili olarak yeniden Meclis’te giriyor. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız Manisa milletvekili, 1954’te yine Demokrat Partidenİstanbul milletvekili. 1957’de Hürriyet Partisi adayı. 1966’dan ölümüne kadar Türk Ocakları Merkez Heyeti başkanı. Başarılı mı başarılı bir kariyer! 

1920-1925 arası bir tarih: Sakallı Celâl lise müdürü, Hamdullah Suphi Milli Eğitim Bakanı. Ankara, okuryazara, diplomalıya muhtaç. Rivayet odur ki, başkentte trenden inenlerin arasında yabancı dil bilen varsa derhal “Hariciyeci” yaparlar, ortaokul mezunları ya maden okuluna alınır, mühendisi olurlar ya da “Hukuk Mektebi”ne gönderilirler. Bir hızlandırılmış eğitimdir ki, nelere neden olabildiğini ‘80lerde yaşayarak gördük öğretmen okullarında. 

Netice-yi kelâm, günlerden bir gün, Sakallı Celâl’e, Bakanlıktan bir yazı gelir. Yazıda ülkenin yetişmiş adama ihtiyacı olduğu belirtilmekte ve kendisinden son ve sondan bir önceki sınıf öğrencilerini mezun etmesi talep edilmektedir. Bunun için de bitirme sınavlarında öğrencilere “yardım edilmesi” istenmektedir. 

Böyle bir talep, Sakallı Celâl’in aydın namusu ile bağdaştırabileceği bir talep değildir. Red ve istifa eder. Hamdullah Suphi bizzat arar, durumu anlatır, ihtiyacı anlatır, arkadaşlıklarının hatırına istifasını geri almasını ister.

El cevap: “Bak Hamdullah, Meşrutiyet ilân ettik olmadı, Cumhuriyet’i getirdik yine olmadı. Bir de ciddiyeti denemeye ne dersin?”

Ve böyle başlar Sakallı Celâl’in Aydın incir fabrikasında işçilikten, ustabaşılıktan, tren makinistliğine giden serüveni. 

21. yüzyıldan eksilttiğimiz bugünlerde saygıyla, hüzünle, rahmetle anıyorum. Onlardan birkaç tane daha olaydı!…

Hamiş: Meğer, “Türkiye doğuya yol alan bir büyük gemidir. Geminin içinde batıya koşanlar var ve biz bunu batılılaşmak sanıyoruz.” “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür.” “Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir.” “Memlekete hizmet etmek istiyorsan bunu kimseye duyurmadan yapacaksın. Yoksa engellerler” saptamaları da Sakallı Celâl’e aitmiş. Bkz., Orhan Karaveli, “’Sakallı Celal: Bir Bilinmeyen Ünlü’nün Yaşam Öyküsü’” (Pergamon Yayınları/ Mayıs 2004)