Ben bir Kürt aydını olsaydım, Türkiye’de, sosyalizme, ilk kez yasalar çerçevesinde meşru bir fikir akımı ve siyasî hareket olarak ortaya çıkma ve kendisini ifade etme fırsatı tanıyan 27 Mayıs Anayasası’nı yürürlüğe koyan ruhu doğru çözümlemeye çalışırdım.
Ben bir Kürt aydını olsaydım, halkımın farklı bir nation/millet olduğu savını, Türk hükümetleri ve kamuoyuna kabul ettirmekte en büyük rolü, Türk sol hareketinin oynamış olmasının telmihlerini iyi değerlendirmeye çalışırdım.
Ben bir Kürt aydını olsaydım, “Türkiye’nin doğusunda Kürt halkının yaşamakta olduğunu; Kürt halkı üzerinde baştan beri hâkim sınıfların faşist iktidarlarının zaman zaman kanlı zulüm niteliğine bürünen baskı ve terör, asimilasyon politikaları uyguladıklarını… ‘Doğu Sorunu’nu bir bölgedeki kalkınma sorunu olarak ele almanın hâkim sınıf iktidarlarının şöven-milliyetçi görüşlerinin ve tutumlarının uzantısından başka bir şey olmadığını; …Kürt halkının anayasal vatandaşlık haklarını kullanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin, bütün anti-demokratik, faşist, baskıcı, şöven-milliyetçi akımların amansız düşmanı olan Partimiz tarafından desteklenmesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğunu, …Kürt halkının gelişen demokratik özlem ve isteklerini ifade ve gerçekleştirme mücadele/sinde… Kürt ve Türk sosyalistlerinin Parti içinde omuz omuza çalışmalarının gerektiğini, …kabul ve ilan”(1) eden Türkiye İşçi Partisi’nin Türk delegelerinin haklarını teslim ederdim. Ben bir Kürt aydını olsaydım, 1969 Ağustos’unda alınan bu ortak karara karşın, Türkiye İşçi Partisi’nin Kürt delegelerinin yönetimde görev almayı reddetmiş, hatta karar çıkar çıkmaz ayrılmış olmalarının telmihlerini de doğru çözümlemeye çalışırdım.
Tekerrür eden tarih
Ben bir Kürt aydını olsaydım, “Her halkın ayrı devlet kurmak hakkı vardır. Kürt halkının özgür iradesi ayrılma yönünde ise buna saygılı olmak zorundayız” aşamasına kadar gelebilmiş Türk sosyalistlerinin,(2) “Son tahlilde Kürdistan’da ya da Taksim’de Türk tankları yerine Sovyet tankları görmeyi yeğleriz” buyuran Kürt dava arkadaşlarıyla ilişkilerinin gelişim süreçlerini merak eder, sorgulamaya girişirdim. Ben bir Kürt aydını olsaydım, Mahmut Baksi’nin(3) daha 1968’de “Türk solu bizi kısıtlıyor. Eğer biz bir dönem Kürt kimliğimize sahip çıkamadıysak, Türk solunun ideolojik baskısındandı. Türk solunun zayıfladığı zamanlarda Kürt milliyetçiliği, Kürt yurtseverliği güçlendi” saptaması üzerinde iyi düşünürdüm.
Ben bir Kürt aydını olsaydım, 1969 seçimlerinde milletvekili adayı, 1975’te ikinci kez Behice Boran’ın başkanlığında kurulan TİP’te görevli Mehdi Zana’nın “…Artık hiçbir kuvvet Kürt halkının kurtuluş mücadelesini durduramaz. Ne tanklar, ne askerler ne de uçaklar! Ayrılmayı kimse önleyemez!” şeklindeki demecinin mesnetlerini doğru değerlendirmeye çalışırdım. Ben bir Kürt aydını olsaydım, Mehdi Zana’nın eşinin “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterilmiş olmasının perde arkasını önemle merak eder, irdelerdim. Ben bir Kürt aydını olsaydım, Öcalan’ın Kürt sosyalistlerinin Türk sosyalistlerinden ayrı örgütlenmesi çabalarının bir diğer ürünü olarak ortaya çıkmasının telmihlerini de göz ardı etmezdim. Ben bir Kürt aydını olsaydım, Stalin’in “Ölüm her sorunu çözer; adam yoksa, sorun da yoktur” şeklindeki diskuru tüylerimi diken diken eder; 1965’te kurulan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (T-KDP) ile Irak Kürdistan Demokrat Partisi (I-KDP) arasında Sait Kırmızıtoprak, Sait Elçi, Mehemmede Bego, Hikmet Buluttekin, Hasan Yılmaz gibi isimlerin ve diğerlerinin birbirlerini katletmeleriyle sonuçlanan uzlaşmazlıkların neden ve telmihleri üzerinde hassasiyetle dururdum. Ben bir Kürt aydını olsaydım, 1974’ten itibaren Komal, ardından Türkiye Sosyalist Partisi, ardından Kürdistan İşçi Partisi ve diğerlerinde onlarca bölünme ve yeniden bölünmenin yaşanmış olmasının nedenlerini de iyi incelerdim. Ben bir Kürt aydını olsaydım, PKK’nın “ajan örgütü” olmakla suçladığı, Kürt KUK ve Tekoşin’le çatışmasını ve daha o yıllarda örgütün kendi soyundan en az iki yüz kişiyi katletmiş olmasının ardındaki zihniyeti berraklaştırmaya çalışırdım. Ben bir Kürt aydını olsaydım, Barzani’nin Suriye’ye geçmeye çalışan Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği peşmergelerine Hakkari’de pusu kurmuş, yüzlercesini öldürmüş olmalarını unutmaz, güdümlü ittifaklara bel bağlamazdım.
Ben bir Kürt aydını olsaydım, “Yüzyılın başlarında, İmparatorluk’ta ‘Türk’ kelimesi ‘kaba saba köylülere tahsis edilmiş aşağılayıcı bir göndermeydi… ‘Türk’ kelimesi afaroz edilmişti… ‘Türk’ milliyetçiliğinin ortaya çıkmasını sağlayan arkaplan, /Osmanlı İmparatorluğu’nda/ Türklere karşı duyulan bu köklü nefrettir…”(4) gibisinden akıl yürütmelerin işlevselliğini iyi değerlendirmeye çalışırdım. Ben bir Kürt aydını olsaydım, Türklerin ne olmuş ne olmamış olduklarıyla uğraşmaz, entelektüel donanımımı halkımı birleştirmekten çok ayrıştırıyormuş gibi duran dil ve din gibi temel kültürel unsurlar üzerinde yoğunlaştırırdım. Ben bir Kürt aydını olsaydım, Şafi’i Kürtler ile, Şii Kürtler, Şii Kürtler ile Alevi Kürtler, Alevi Kürtler ile Ehli Hakk ya da Irak’taki isimleriyle Kaka’i Kürtleri, Yezidi Kürtler, hatta Kürtçe konuşan Yahudi ve Hıristiyan toplulukları arasındaki birlikteliğin olası esasları ve fizibilitesi üzerinde kafa yorardım.
Ben bir Kürt aydını olsaydım, ne “Kürdistan, onlara/Türk Devletlerine/ bol ve ucuz işgücü sağlayan, çeşitli mineraller ve tarım ürünleri olan bir sömürge/dir/… Kürdistan’ın ekonomik olarak sömürülmesi ve servetinin Türk metropollerine transferi Kamu İktisadi Teşekkülleri aracılığıyla gerçekleşir… Bugün Kürdistan’ın temel ve belirgin vasfı, zenginliklerinin sistematik olarak Türk metropolleri lehine sağılıyor olmasıdır…” diye sürdüren Nezan Kendal’ın(5) ne de “Kürdistan, dört parçaya bölünmüş bir sömürgedir” diye ilân eden Abdullah Öcalan’ın söylemlerini, titiz bir bilimsel çözümlemeye tabi tutup, nitelik ve nicelik olarak doğrulamadan benimsemez; “Bilgi Çağı”nın tanım ve kriterlerine sırt çevirmezdim.
Daha ehil önder ihtiyacı
Ben bir Kürt aydını olsaydım, aslolanın bambaşka parametrelerle şekillenen çağdaş dünyada yaşaya kalmak olduğunu teslim eder, halkımı Bilgi Çağı’na yetiştirmeye çabalarken, ezilmişlik, Türk sömürgeciliği gibi lumpenlik davet eden sakatlayıcı söylemlerin, ‘Üçüncü Milenyum’un gerçeklerini ıskalatmalarına razı olmazdım. Ben bir Kürt aydını olsaydım, sömürgeciliğin “bilimsel gerekçesini” teşkil eden “ırkların sınıflandırılması” olayının bu topraklarda asla yerleşememiş olmasının nedenlerini doğru değerlendirmeye çalışır, Türklerin “üstün ırk” kavramından nasibini almamış bir halk olduğunu hatırımdan çıkartmazdım. Ben bir Kürt aydını olsaydım, tam anlamıyla bir gâvur icadı olan bu kavramın, Madame Mitterrand’ın hemşerileri tarafından “mükemmelleştirildiğini” aklımdan çıkarmaz; Etiene ve Isidore Geoffroy Saint Hilarie, Ernest Renan adlarını savalat getirmeden anmazdım. Ben bir Kürt aydını olsaydım, Cuvier’in “Regene animal” (Hayvanların saltanatı), Gobineau’nun “Essai sur les inegalite des races” (Irkların eşitsizliği üzerine deneme), Robert Knox’un “The dark races of man” (İnsanoğlunun karanlık ırkları) gibi sömürgeciliğe bilimsel gerekçeler üreten iğrenç tezlerini dikkatlice irdeler; Doğululara yakıştırdıkları “kul olmaya mahkûm halklar” tanımına, “Kürtler hariç!” diye dipnot düşmediklerini gözden kaçırmazdım.
Ben bir Kürt aydını olsaydım, emperyalizm tarihinde sömürdüğü halkı “din kardeşlerim, ırkdaşlarım, akrabalarım” gibi ille de “bilimsel mesnedi” olmayan ama gönül-işi olduğu muhakkak sıfatlarla bezeyen, kendisinden ayırmamak için çırpınan bir millete rastlanmadığını teslim eder, “dağ Türk’ü,” “kart kurt” gibi tanımlamaların mizahi olduğu kadar da sevecen tınısını savsaklamazken, fazla naz âşık usandırır deyişinin gerçekçi olma ihtimalini de göz ardı etmez; kader ortaklığımızın geleceğini, Kürtlerin daha yüce, daha çelebi, daha inançlı, daha ehil önderlerine teslim etmeye çalışırdım.
(1) TİP, Mehmet Ali Aybar’ın istifaya zorlandığı Dördüncü Kongre
(2) THKP ve muhtelif Stalinci fraksiyonlar
(3) Batman TİP İlçe Başkanı, 1970’te İsveç’e kaçtı
(4) Nezan Kendal, “People Without a Country; The Kurds and Kurdistan” (Ülkesiz bir Halk; Kürtler ve Kürdistan)
(5) Paris Kürt Enstitüsü Başkan