“Hayır” dediğimiz, Bosna’dan Filistin’e, Ruanda’ya, Afganistan’dan Çeçenistan’a, Irak’a, Guantanamo’ya, daha önceden Viet–Nam’a, vb. vb. katliamlara seyirci kalmış Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri’nin dişine uygun bulduğu anlaşılan KKTC’ye yukarıda kalın hatlarıyla tarif etmeye çalıştığım sisteme duhûl etmemesi halinde, “hakemlik” dayatması, daha da vahimi bu “hakemlik”in tarafımızdan “kabul görmesi”dir…
Geçtiğimiz hafta Türk Demokrasi Vakfı’nın Ankara’da misafir ettiği Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Büyükelçi Sergey Yasterjemskiy başkanlığındaki heyetin bir üyesi de Dünya Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü Başkan Vekili, Prof. Dr. Sergey Silvestrov, Rusya Federasyonu’nun ekonomisini anlattığı konuşmasında, ülkeye doğrudan yatırım yapan ülkelerin arasında Almanya ve ABD’den sonra üçüncü sırada Güney Kıbrıs’ı saydı. Kendi adıma şaşırtıcı değildi; çünkü bu istatistikler nicedir yayınlanmaktadır –yine de yadırgamamış değilim; çünkü Güney Kıbrıs denilen arazi parçasının ekonomik potansiyelinin boyutlarının ne olabileceğini bilirim. Daha açık bir ifadeyle, arazi baştan başa elmas madeni olsa, Rusya Federasyonu gibi bir ülkenin “üçüncü” büyük yatırımcısı olamaz. O halde ne?
Kara para aklama merkezi
“Ne”sini, daha 21 Eylül 1999’da, Amerikan Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi’ne (2) bağlı Uluslaraşırı Tehditler Girişimi’nin (1) direktörü, Arnaud De Borchgrave, ABD Temsilciler Meclisi’nin Bankacılık ve Finansal Hizmetler Komisyonu’nda (3) yaptığı konuşmada açıkladı:
“1995 ve 1996’da, Kıbrıs’a Rusya’dan ayda yaklaşık 1 milyar dolar geliyordu… Birkaç ay önce Bank of New York’taki (BONY) FBI tarafından ortaya çıkarılan para aklama işlemleri alışılmadık işler de değil… Bir tahmine göre dünyanın çeşitli yerlerindeki off–shore bankalarındaki gizli hesaplarda yatan para miktarı 8 trilyon dolar civarında… Ayrıca yaklaşık 1 milyon şirket, 50 bin dolardan başlayan fiyatlarla vatandaşlık ve pasaport satışı ile iştigal ediyor…”
Öte yandan, “Mali İşlemler Görev Gücü” diye çevirebileceğim, The Financial Action Task Force (FATF) hükümetler–arası kuruluş, ulusal ve uluslararası çapta para aklama ve terör finansmanına karşı önlemler geliştirmeye çalışan bir think–tank. 1989’da Paris’te toplanan G–7 zirvesinde oluşturulmuş. FAFT’ın 2001’de yayınladığı raporu, şöyle başlıyor: “… 27–30 Nisan 1998’de Kıbrıs’taydık. Ülkenin, Kıbrıslı yetkililerin egemenliği altında olmakla birlikte 1974’ten bu yana etkin kontrolü altında olmayan kuzey kısmını ziyaret edemedik. Kıbrıslı yetkililer, Ada’nın o tarafında olan bitene ilişkin derin kaygılarını dile getirdiler. Kıbrıs’ta suç oranı uluslararası kıstaslarda göreceli olarak düşüktür. Uyuşturucu üretimi geleneği yoktur, kullanım kısıtlıdır. Kıbrıs’ın uluslararası boyutlarda para aklamaya müsait olmasının nedeni kısmen coğrafik konumundan, kısmen de uyuşturucu üreten bölgelere yakınlığından gelmektedir. 1998 itibarıyla, Kıbrıs’ta 37 banka ve 30.000’den fazla off–shore banka kuruluşu vardı… Kıbrıs’ın para aklamak için cazip olması, uyguladığı kambiyo rejiminin –denetlenmeyen kumarhanelerin– sonucudur…”
2002 yılının ilk yarısında Rusya Federasyonu’nun Devlet İstatistik Komitesi’nin yayınladığı raporda, ülkeye giren yabancı sermayenin 8,4 milyar dolar olduğu açıklandı. Almanya, ABD ve Kıbrıs menşeli bu yatırımların Güney “Kıbrıs”a tekabül eden kısmı, aslında Rus mafyasının “Güney Kıbrıs’ta” aklanmış parası. Bu para, Rusya Federasyonu’na geri döndüğü gibi, başka ülkelere de gidiyor. Dr. Yevgeniy Gavrilenkov’un (4) bir hesabına göre, aynı yılda Rus şirketlerinin başta Beyaz Rusya, İran, ABD ve Kıbrıs’a yaptıkları yatırımların toplamı 10,46 milyar dolar, yani, Rus mafyası halen ülkesine yaptığı yatırımın fazlasını yurtdışına yapıyor –hele de Güney Kıbrıs, ihya edilmiş durumda. Fert başına düşen milli gelir 14 bin doların üstünde, istihdamın % 30’u hizmet sektöründe ki, böyle yapılanan bir ekonomide beklenilen budur.
Annan ve illegal kapitalizm
Diğer taraftan, dünyanın “gayri safi yasa dışı hasıla”sının (5) 1990 yılı itibarıyla yaklaşık bir trilyon dolar olduğu hesap ediliyor. Küresel karaborsa ekonomisini narkokapitalist ticaretle ayakta duran Latin Amerika ve Güney Asya ülkeleri ile kapitalizmi mafya temelinde örgütleyen eski Sovyetler Birliği’nin “çağdışılaşan” (6) yeni devletleri ve Çin’in kızıl kapitalistlerinin milyarlarca dolarlık meta ve insan ticareti oluşturuyor. IMF, off–shore finans kuruluşlarında aklanan kara paranın dünya GSMH’sinin yüzde beşini bulduğunu tahmin ederken, insan organlarından zehirli atıklara, nesilleri tükenmekte olan hayvan türlerinden çocuk pornosuna kadar her türlü ticaretin merkezi oluşuyor. Yasa dışı kapitalizm (7) yenik devletlerin alacakaranlık bölgelerine sızıyor ve “yasal ticaretin turbo–kapitalist çekirdeğinin karanlık köşelerinde koloniler kuruyor”. (8)
Dönelim, yazının başlığına: “Hayır!” dediğimiz nedir?
“Hayır!” dediğimiz, böyle bir sisteme katılmama hakkının cebren ve hile ile elimizden alınmasıdır.
“Hayır” dediğimiz, Bosna’dan Filistin’e, Ruanda’ya, Afganistan’dan Çeçenistan’a, Irak’a, Guantanamo’ya, daha önceden Viet–Nam’a, vb. vb. katliamlara seyirci kalmış Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri’nin dişine uygun bulduğu anlaşılan KKTC’ye yukarıda kalın hatlarıyla tarif etmeye çalıştığım sisteme duhûl etmemesi halinde, “hakemlik” dayatması, daha da vahimi bu “hakemlik”in tarafımızdan “kabul görmesi”dir ki, bu dayatmanın tek açıklaması; Kofi Annan’ın illegal kapitalizmi hoşgörmekten öte, doğal hatta arzu edilen bir ekonomik gelişme olarak mütalaa ediyor olmasıdır.
BM ve ulusal bağımsızlık
Nitekim, İtalyan takımlı, İskandinav beyazı eşi ve yaşam tarzıyla “sınıf atlamayı” başarmış bir Afrikalı görünümündeki, bu “Tom Amca”, 1998’de, 188 üyeli Genel Kurul’da, bundan böyle ülkelerin ulusal sınırlarının “haklı nedenlerle” yapılacak insancıl müdahalelere engel teşkil etmeyeceğini, ulusal bağımsızlık şeklindeki “geleneksel kaygı”nın bundan böyle kaale alınmayacağını ilân etmişti. “Suç işleyen devletler, ulusal sınırlarının kendilerini korumayacağını bilseler, Güvenlik Konseyi’nin insanlık suçlarına seyirci kalmayacağını bilseler, bu tür hareketlere başvurmazlardı.” diyen Genel Sekreter, “Kapsamlı ve sistematik insan hakları ihlâllerine, nerede olursa olsun izin verilmemelidir.” buyurmuştu ki, kara para aklamanın “insan hakkı” olmadığı konusu, günümüz dünyasında ayrıca su götürür. Toplantı sonunda Afrika Birliği Başkanı, Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülaziz Bouteflika’nın yaptığı bir konuşma vardır, “Ulusal bağımsızlığımızı zedeleyecek her türlü harekete karşı sonsuz ölçüde duyarlıyız! Bu, sadece, ulusal bağımsızlığımızın eşitsizlikler dünyasında bizim son savunma hattımız olduğu için böyle değil, Güvenlik Konseyi’nde temsil edilmediğimiz, kararlarına müdahil olamadığımız için de böyledir!”
“Hayır!” dediğimiz, budur bu olmasına da, bütün anlatılanın dinleyenin anladığından ibaret olduğu da bir başka vakıa.
Son söz: “Yeryüzünden silinmemiz gerekiyorsa silinelim; ama haysiyetimizi koruyarak, zarafetle ve yitirmeksizin mizah duygumuzu külliyen.”
(1) Transnational Threats Initiative
(2) Center for Strategic & International Studies
(3) House Committee On Banking And Financial Services
(4) Troika Dialog baş ekonomisti
(5) “Gross Criminal Product”
(6) “demodernizing”
(7) “illegal kapitalizm”
( 8) Yenik Devlet ve Turbo- Kapitalizm