Anayasa Dediğiniz Allah Kelamı Değil!

Önce şu tesbiti yapalım: Hiçbir anayasa Allah’ın kelâmı değildir. Hiçbir anayasa “mükemmel” değildir; “değişmez” değildir. Nitekim, “değiştirilmemiş” bir anayasa da yoktur. Toplumların mukadder gelişmelerini göğüsleyebilmeleri için, anayasaların zaman zaman revize edilmeleri kaçınılmazdır. Gelmiş geçmiş anayasaların tümü, kimi maddelerinin revizyonu, kullanılan tanımların değiştirilmesi veya yeni eklentilerle değişikliğe uğramışlardır. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti anayasalarının da, son günlerde sıkça duyduğumuz alçaltıcı bir ifadeyle, “kırk yamalı bohça”ya benzemeleri eşyanın tabiatı gereğidir.

Halen yürürlükte olan en eski sistemleştirilmiş yazılı ulusal anayasa olarak bilinen Amerika Birleşik Devletleri Anayasası, 1787 yılında Pennsylvania eyaletinin başşehri Philedelphia’da kabul edilip, federasyonu oluşturan eyaletler tarafından (o zamanlar on üç taneydiler) değiştirilip onaylandıktan günümüze kadar, 10,000’i (on bin) aşkın değişiklik teklifi ile karşı karşıya kalmış olup, bunlardan on tanesi (1795, 1804, 1865, 1868, 1870, 1913, 1919, 1920, 1933, 1951, 1961, 1964, 1967, 1971, 1992) kabul görerek, 1787 Anayasa’sına eklenmişlerdir. Çoğu anayasadan farklı olarak, Amerikan anayasasında değişiklikler, temel metinde revizyon yaparak değil, ana metne “amendment” dedikleri eklentilerle yapılır. Halen yürürlükte olan Amerikan anayasası bu yöntemle 27 kez değişikliğe uğramıştır.

Fransa’nın ilk anayasası ihtilâlle birlikte gelir; 1789’da benimsenen monarşik anayasa 1790’da kıral tarafından onaylanır; 1791, 1793, 1795, 1799, 1814, 1830, 1848, 1852, 1875, 1940, 1946, 1958 yıllarında 18 kez değişikliğe uğrar. Ekim 1958’de kabul edilen son anayasaları da, sonuncusu 2007 Şubat’ında olmak üzere, yine onsekiz, revizyon geçirmiştir.

Alman Anayasası yada “Temel Yasa”sı, 1949 işgalinde Müttefikler tarafından geçici bir belge olarak hazırlanmış, gerçek anayasanın Doğu ve Batı Almanya’ların birleşmesinden sonra düzenleneceği varsayılmıştı. 1990’dan itibaren uygulamaya konulan anayasa, Almanların üstün ırk oldukları şeklindeki ideolojilerinin kökten reddiyesi başta olmak üzere, savaşa mesned teşkil eden düşünce biçimlerini yasaklarken, 1994, 2002 ve 2006 eklentileri ile revize edilmiştir.

Birleşik Krallık’ın sistematize edilmiş yazılı bir anayasası yoktur. Anayasa işlevini, tüzükler, içtihatlar, uluslararası antlaşmalar da dahil olmak üzere, ülkenin nasıl işleyeceğini belirleyen yasaların bütünü üstlenir. Bu bağlamda, “yazılı” bir belge yoktur. Ancak, parlamento adabı, hanedanın ayrıcalıkları gibi yazıya dökülmemiş kurallar da İngiliz Anayasasını oluştururlar. Yasa ile anayasa arasında teorik olarak bir fark olmadığından, İngiliz Parlamentosu yeni bir yasa çıkarmak suretiyle her an “anayasal reform” yapabilir. “Anayasa”nın yazılı ya da yazısız unsurlarını değiştirebilir veya iptal edebilir; ancak, hiçbir parlamento, kendisinden sonra gelen parlamentoların değiştiremeyecekleri bir yasa çıkaramaz. Birleşik Krallık anayasası egemenliğin tümüyle parlamentoda olduğu esası üzerine kurulduğundan, haklar, ayrıcalıklar veya kurallar değişmeyecek şekilde sağlama alınamazlar.

Sistematize edilmiş yazılı bir anayasası olmayan bir diğer ülke de Yeni Zelanda’dır. 1986’da çıkarılan Anayasa Yasası, bazı kurumların yapılanmalarına ve yetkilerine ışık tutan bir rehber mahiyetindedir; bir takım yasaların, yargıç içtihatlarının ve adet olmuş kuralların bütününden oluşur. İsrail’in de yazılı bir anayasası yoktur. Nedeni, 1948 bağımsızlık ilânında aynı yılın Ekim ayında yürürlüğe gireceği vaad edilen anayasanın dinciler ile laikler arasında mutabakat sağlanamaması ve zamanın Başbakanı Ben-Gurion tarafından “dünyadaki Yahudilerin büyük çoğunluğu İsrail’e yerleşinceye kadar” ertelenmiş olmasıdır. Halen, İsrail’in Temel Kanunları olarak bilinen yazılmamış anayasası, ülkenin siyasi yapılanmasını belirleyen dokuz kadar yasanın parçalarından ibarettir.

Bize gelince: İlk anayasamız, Kanuni Esasi’nin hazırlık çalışmalarına II. Abdülhamid’in izniyle Ekim 1876’da Mithat Paşa başkanlığında 28 kişiden oluşan bir komisyon tarafından başlanmış, Aralık 1876’da ilan edilmiştir. Mebuslar Meclisi ve Ayan Meclisi olmak üzere iki kamarası olan Osmanlı parlamentosunun (Meclisi Umumi) 69 Müslüman olan 115 mebusu, ilk kez 19 Mart 1877’de toplanmış, bundan bir yıl kadar sonra Şubat 1878’de, Sultan Abdülhamid tarafından yine Kanuni Esasi’ye dayanarak, tatil edilmiştir. Otuz yıl aradan sonra 10 Temmuz 1908’de tekrar toplanan Meclisi Mebusan, 1876 Kanuni Esasi’nde yapılması gereken değişiklikleri belirlemek üzere bir komisyon oluşturur. Bu komisyonun hazırladığı metin, 8 Ağustos 1909 onaylanır. Kanuni Esasi sonuncusu 1918’de olmak üzere altı kez değişikliğe uğrar.

119 maddeden oluşan Kanuni Esasi’nin ilk beş maddesi, padişahın ayrıcalıklarını tanımlayan maddelerdir. Bunları, Osmanlı vatandaşlarının genel hakları izler, ki, aralarında, Osmanlı Devleti’nin uyruğunda bulunan kişilerin tümüne “Osmanlı” denileceği, “Osmanlılar”ın tümünün, başkalarının özgürlüklerine müdahale etmemek koşuluyla, kişisel özgürlüğe sahip oldukları şeklinde maddeler vardır. Devletin resmi dini İslam olmakla beraber, kamu düzenine ya da genel ahlaka aykırı davranmadığı sürece, her Osmanlı vatandaşı din özgürlüğüne sahip olduğu ilân edilirken, 17. maddede yasa önünde tüm Osmanlılar’ın eşit oldukları, kişilerin inançları hakkında önyargıya sahip olunmaksızın vatana karşı aynı hak ve ödevleri bulunduğu belirtilmekte, 18.maddede devletin resmi dilinin Osmanlı Türkçesi olduğu yeralmaktadır. Vergilerin mükellefin gücüyle oranlı olarak salınacağı (20. madde), özel mülkiyete kamu araçları dışında ve yeterli bir tazminat ödenmeden el konulamayacağı (21 madde) karara bağlanmış, mesken dokunulmazlığı getirilmiştir. Yasaların kararlaştırdığı durumlar dışında, yetkililer meskene zorla giremeyeceklerdir. (22. madde) 26. madde ise işkence ve eziyetin kesin olarak yasaklandığını belirtir. Hakimler azlolunamayacaklar, mahkemelerde yargılama aleni olacak, herkes mahkeme huzurunda hakkını savunmak için gerekli gördüğü yasal araçları kullanabilecek, mahkemelere müdahale edilemeyecektir.İçtüzüğü çiğnemedikleri sürece, Meclisin tüm üyeleri düşüncelerini söylemekte ve oylamaya katılmakta özgürdürler; haklarında bu eylemlerinden dolayı kovuşturma açılamaz. Hıyanet, Kanuni Esasi’ye karşı hareket ya da rüşvetle suçlanan, hapis ve sürgün cezası alan mebusların üyelikleri düşer.

Kanuni Esasi, Mebusan Meclisinin üye sayısını Osmanlı uyruğundaki her elli bin erkeğe bir üye olmak üzere saptamıştır. Dört yılda bir yinelenecek seçimlerde gizli oy esas olup, mebus adaylarının 30 yaşlarını tamamlamış ve Türkçe biliyor olmaları şartı vardır. Kanuni Esasi, 1909, 1914, 1916, 1918 tarihlerinde değişikliğe uğramış, 31 maddesi değiştirilmiştir.

İkinci Anayasa’mız, Kurtuluş Savaşı yıllarında çıkarılan, savaş koşulları ve gereklerinin zorunlu kıldığı kuralları içeren 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunudur. Cumhuriyetin ilânından sonra yenilenen Teşkilatı Esasiye Kanunu, 1924 Anayasası ile sonuçlanır.

1928, 1931, 1934, 1937 yıllarında değişikliklere uğrayan 1924 Anayasası, 1945’de Türkçeleştirilmiş, 1952’de tekrar eski haline döndürülmüştür. 1960’da, 1924 Anayasası’nın bazı hükümlerinin kaldırılması, bazılarının değiştirilmesine ilişkin geçici kanun ile Kurucu Meclis Teşkiline ilişkin yasa onaylanmış, böylece hazırlanan anayasa taslağı Temmuz 1961’de halkoyuna sunulmuştur.

1961 Anayasası, yürürlüğe 10,282,561 geçerli oydan 6,348,191’ini alarak girmiştir. 1980 Anayasa Düzeni ve Milli Güvenlik Konseyi hakkındaki kanunları, 1981’deki Kurucu Meclis Hakkında Kanun izler. Kurucu Meclisin hazırladığı yeni anayasa da halkoyuna sunulmuş, bu defa 18,600,313 geçerli oyun 16,945,546’sını alarak l982’de yürürlüğe girmiştir. O tarihten sonra iki kez değişikliğe uğrayan 1982 Anayasası, Ak Parti hükümetinin değiştirmeye talip olduğu anayasadır.

“Anayasa” teriminin tanımları da farklıdır. Kimi yerde “Anayasa bir system” olup, bir teşkilatın yönetim biçiminin temel kurallarını ve ilkelerini çoğu kez yazılı bir belgede sabitler. Ulus devletlerin sözkonusu olduğu durumlarda, anayasa teriminden kasıt, belirli bir ulusal anayasadır ve sözkonusu ulusun temel siyasi ilkelerini ve her hükümetin yetki ve sorumluluklarını tanımlar.

Ulusal anayasaların çoğu aynı zamanda halkın bazı haklarını teminat altına alırlar”(1) şeklindeyken, kimi yerde de “Anayasa, ne bir belge, ne de bir belgede yer alan kelimeler kolleksiyonudur. Anayasa, birbirimizin ve hükümetin yapmasına izin verdiğimiz şeyleri belirleyen halka egemen olan ideolojidir” şeklinde geçmektedir.(2) “Egemen ideoloji, halkın neyin münasip, neyin yersiz; neyin haklı, neyin haksız; neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilemez; neyin uygulanabilir, neyin uygulanamaz; neyin saygın, neyin aşağılık olduğuna ilişkin değer yargılarının bütünüdür… Bir parşömenin üzerinde yer alan kelimeler, parşömenin ya da onları oraya yerleştiren insanların kaliteleri ne olursa olsun, devleti yapılandıran halkın geçerli inanç sistemine rağmen işlevsel olamazlar.”

Basın özgürlüğünü alın. Anayasanın 29 Maddesi, “Süreli yayınlar, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin veya bunlara bağlı kurumların araç ve imkanlarından eşitlik esasına göre yararlanır” demekle birlikte, halkın ideolojisi ile uyum içinde olmayan, dilerseniz sevimsiz, yayınların diğerleriyle eşit muamele görmüyor olmaları doğal karşılanacak, anayasanın bu maddesinin kadük kalması mesele edilmeyecektir.

Bir başka örnek yabancı dilde eğitimdir. Anayasanın 42. maddesinin “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” şeklindeki açık hükmü, vatandaşların “ne var bunda?” şeklindeki düşüncesine ters düştüğü sürece işlevsiz kalacaktır.

Neticeyi kelâm, meğer ki silâh zoruyla dayatılsınlar, anayasa değişiklikleri her an gelişen toplumsal yaşamın kaçınılmaz tatbikatlarındandır. Bu bağlamda, yeterli sandalye sahibi olan hükümetlerin topluma egemen olan ideolojiyi yansıtmakta kusurlu olduğunu düşündükleri anayasayı, dönemin dinamikleriyle çakışmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenleme çabalarının yadırganacak bir yanı yoktur.

Anayasaların müellifleri parlamentolardır. İster Prof. Velidedeoğlu, ister Prof. Aldıkaçtı, ister Prof. Özbudun başkanlığında bir heyet, ister TUSİAD, ister TESEV, ister TOBB tarafından hazırlanmış olsun, önümüzdeki günlerde önümüze konması planlanan belge, Erdoğan Anayasası olarak anılacaktır; bereketli ve sürdürülebilir olması, mukadder gelişmeleri göğüsleyebilecek şekilde donatılmasıyla kaimdir. Bu donanımın yetersiz olması halinde, kusurları düzeltme görevi bir sonraki iktidara devredilecek demektir.

Peki, ömrümüz “anayasa” tartışmakla mı geçecek? Evet, öyle. Yaşadığımız, dinamizmimizi kaybetmediğimiz sürece yeni düzenlemelere gereksinimlerimiz devam edecek. Netice itibariyle, yasa ile anayasa arasında teorik olarak bir fark yoktur.