Üniversite kurma fikri nereden çıktı? Başka bir deyişle sizi üniversite kurmaya iten sebep nedir?
AA : Şunu hemen söylemem lâzım: bizi harekete geçiren “bir üniversite kurmak” fikri değildi. Bizi harekete geçiren, Kapadokya’nın müthiş bir kalkınma potansiyeli olmasına rağmen, bu potansiyeli gerçekleştiremiyor olmasından duyduğumuz üzüntüydü. Kapadokya bildiğiniz gibi, İç Anadolu’nun Nevşehir, Kırşehir, Aksaray, Niğde ve Kayseri illerini kapsar. Başta turizm, sonra bağcılık bahçecilik, sonra tarım ve hayvancılık imkânlarına karşın, bölgenin dış göç veriyor olması bizi neredeyse rencide etmekteydi. Rencide etmekteydi derken, pırıl pırıl ama vasıfsız genç insanların göçtükleri şehirlerde içine düştükleri perişanlıktan duyduğumuz üzüntüden bahsediyorum. Bölge gençlerini iş güç sahibi yapmanın çağdaş becerilerle donatılmalarından geçtiği inancı, bizi elimizi taşın altına sokmaya yöneltti. Kapadokya Kalkınma Planı doğrultusunda ondört yüksek meslekokulu – şimdilik ondört! – zinciri plânladık; 2005-2006 akademik yılında ilk beşini açtık, 2006-2007’de altı tane daha açmayı umut ediyoruz. Bu okullar yaz okulları ile beraber altı yarı-yıllık okullar. İllâ da “üniversite” olalım diye yola çıkmış değiliz. İhtiyaca göre, organik bir büyüme plânlıyoruz. Olmazsa olmazımız okullarımızdan mezun olanların “kapışılmaları.” Bunu gerçekleştirmek istiyoruz.
Üniversite sizde neyi temsil ediyor? Girişimcilik? Bir entelektüelin dünya tasavvuruna ilişkin teorilerinin geliştirdiği bir alan? Bir sevgi ve görüş birlikteliğinin ete kemiğe bürünmüş hali?
-AA : Ne güzel bir soru! Herşeyden önce bize göre “üniversite” bir “amaç” değil, bir “araç”tır. Genç insanların dünyayı doğru okumalarını sağlayacak, yaşayakalma becerileriyle donatacak bir “araç.” Eğer bunu yapamıyorsa, mezunları ülkenin ve dünyanın gerçek koşullarından bihaber yetişiyor, ya iş alanları doğru saptanamadığı ya da eğitim doğru planlanamadığı için iş bulamıyorlarsa, “üniversite” dediğimiz kurumlar işlevlerini yerine getiremiyorlar demektir. Kapitalist anlamda “girişimcilik” bize göre üniversite müfradatının bir parçası olamaz. Ama “özgüven” derseniz, bakın işte o doğru! Gençleri özgüvenle donatabilirseniz, ister işveren olurlar, ister işçi. Önemli olan, potansiyellerini geliştirecek şekilde donanmalarını sağlamaktır. Öte yandan, “bir entelektüelin dünya tasavvuruna ilişkin teorilerinin geliştirdiği bir alan” tanımınızı adamakıllı yadırgadığımı ifade etmeliyim. Ne burası bir dergâh, ne de ben bir şeyhim! Bu bir vakıf okulu. Vakfın başkanı, ki kendisi bu okulun rüyasını en az on-beş yıldır kuran aziz dostum, Murat Şengül’dür. Başkan yardımcısı bir diğer dostum, Ömer Faruk Berksan’dır. Biz bir holding vakfı da değiliz. Maddi ve manevi olarak imece usulü çalışıyoruz. Kararlarımızı Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver, Mustafapaşa beldesi belediye başkanı Mustafa Özer, Avanos Belediye Başkanı Mustafa Körükçü gibi yerel idarecilerle, Arif Parmaksız gibi STO başkanları, Hasan Turasan, Muhammet Parmaksız gibi sanayiciler, İlber Ortaylı, Tınaz Titiz, Erkâni Keyman, Güngör Güner, Sinan Oğan gibi akademisyenler, Erkut Özel, Aytekin Berkman gibi danışmanlar ve diğer hocalarımızla birlikte alıyoruz. Ve tabii, YÖK de var. YÖK bizden hem Gürüz hem de Teziç dönemlerinde yardımcı olmuştur. Özetle, ortak bir noktamız varsa, önce yurtseverlik sonra da karanlıktan şikâyet edeceğine bir mum yak inancı. Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz.
Üniversitenizin bir manifestosu olacak mı? Burada Alev Alatlı’nın duruşu ne kadar etkili olacak ?
AA : Manifesto var elbette. “Alev Alatlı duruşu” denen şeye gelince, estağfurullah. Dediğim gibi, burası bir bilim yuvası ve ülkemizin ilk yerel yüksek eğitim kurumu olma umudunu hep birlikte gerçekleştirme çalışıyoruz.
Böyle bir teşebbüsünüzün Türkiye’deki üniversite eğitimine yeni bir açılım getirme iddiası var mı? Varsa, bu açılım ne olabilir?
AA : Evet, var. Yeni bir model oluşturmayı ve bu modeli ihraç etmeyi umuyoruz. Nereye? Kastamonu’ya, Artvin’e, Giresun’a, Tokat’a vs. vs. Şöyle ki, ülkemizdeki gelir dağılımının çarpıklığı malûm. Gelin görün, eğitim dağılımı daha da çarpık. Bir yanda dünyanın her yerinde çalışabilecek kıratta gençler, öte yanda elifi görse mertek zannedecek gençler. Dahası, eğitim dağılımını düzeltmek, gelir dağılımını düzeltmekten çok daha zordur. On yıllar ister. Oysa, bizim o kadar vaktimiz yok. Ülkemizde her dört üniversite mezunundan üçü kendi alanında çalışmıyor. Her 750 gençten sadece üç tanesi meslek sahibi ve ülke nüfusunun %56’sı 20 yaşının altında. AB’ye girersek serbest dolaşım bizi daha da zor duruma sokacaktır. Örneğin, Kapadokya turistlerinin kendi rehberlerini getirdiklerini bile görebiliriz. Buna karşın hesapsız, plânsız yüksek öğretim bize Türkiye’de iş bulamayacağı besbelli gençler yetiştiriyor – örneğin, iletişim fakülteleri mezunları gibi. Üstelik, bu işe dünyanın parası gidiyor. Devletin harcadıkları artı, anaokulundan başlamak üzere, dil kurslarında, dersanelerde, kolejlerde, şimdi de vakıf üniversitelerinde, yurt dışında harcananları üstüste koyarsanız çok büyük rakamlara ulaşırsınız. Türkiye’de ailelerin başat harcaması eğitimdir. Ve eğitime giden paranın neredeyse en büyük bölümü dev binalara gider, hoca maaşlarına ya da burslara değil. O kadar ki, BM bize artık bina kredisi vermiyor, çünkü Türkiye yergök bina doldu. Biz, Kapadokya’da restorasyona muhtaç eski/tarihi yapıları kullanıyor, mahalle yüksekokulları yapıyoruz. Böylece hem Bölge’nin restorasyonuna katkıda bulunuyoruz, hem ucuza malediyoruz, hem de kurumu bölge halkı ile kaynaştırıyoruz. Bu model yaygınlaştırılırsa, pek çok tarihi bina kurtarılırken, savurganlık önlenir, insan unsuru öne çıkar.
Yüksekokulun ilk bölümlerine baktığımızda daha çok yörenin kalkınması bağlamında ara eleman yetiştirmeye yönelik olduğu görülüyor. Sanıyorum Alev Alatlı’nın üniversite projesinde beklentiler daha farklı olacaktır. Üniversiteleşme aşamasında nasıl bir eğitim programı amaçlıyorsunuz?
AA : Türkiye’nin yurt içinde ve dışında yaşayan beyinlerinin yılda bir kaç kez gelip, ülke sorunlarına ilişkin toplantılar yapabilecekleri; adeta sivil bir fetva makamı gibi çalışabilecekleri, Princeton’un “Advance Studies” okulu gibi işlev görecek bir kurum gerçekleştirmek gibi bir hayalim olduğunu itiraf ederim! Halil İnalcıktan, Gazi Yaşargil’e, Muhtar Kent’ten, Micro Soft CEO’su Türklere kadar bir araya getiren, yayın yapan bir kurum bence ülkeye muhteşem bir katkı sağlardı. Engin bir hayal ama en uzun yola bir adımla başlandığını biliriz, öyle değil mi?
Ve pek çok özel ve devlet üniversitesi varken “Kapadokya Üniversitesi”nin tercih edilir kılınmasını ne sağlayacak? Bir başka deyişle yeni ne söyleyeceksiniz üniversite olarak.
AA : Dediğim gibi, üniversite değil henüz, meslek yüksek okulları zinciri. Tercih edilecek çünkü eğitim kalitesinden ödün vermeyecek, kitle eğitimi yapmayacak, mezunları işsiz kalmayacak çünkü hayatı doğru okuyacaklar ve endüstri ile içiçe yetişecekler. Bizim mezunlarımızı işveren bir daha eğitmek zorunda kalmayacak. Unutmayın ki, hiçbir işveren yoktur ki, ayrıca eğitim vermek zorunda kalmasın! Krize kadar sadece Garanti Bankasının istihdam ettiği personelin eğitimi için harcadığı para kişi başına 5,000 dolar kadardı. Kimbilir, sanayiciler ne masraf yapmak zorunda kalıyorlar?! Ve bu paraları biz pahallı hizmet ya da ürün olarak yine kendimiz ödüyoruz.
Görüldüğü kadarıyla üniversite ile ilgili çalışmalar çok vaktinizi alıyor. Bu, entelektüel ve yazarlık hayatınızı nasıl etkiliyor? Sözgelimi yeni kitaplar yazmayı bir süre ertelediniz mi?
AA : Vakit aldığı doğru. Yazmayı yavaşlattığı da doğru ama ertelemiş değilim. Benim gibi evden çıkmayan birisi için fazla hareketli bir dönem ama ne yapalım, bu da bir hizmet, üstelik belki de daha önemli bir hizmet. Öte taraftan, “Aydınlanma Değil Merhamet”in Rusça çevirisi bitti, biraz da onunla uğraştım.
Pek çok özel üniversite İstanbul’da konuşlanırken ve siz İstanbul’da yaşarken niye Kapadokya ?
AA : Dediğim gibi, bizim amacımız bir üniversite kurmak değil, Kapadokya’ya yar olmaktır da onun için.
Nitelikli öğretim üyesinin Anadolu’ya taşımanın zorluklarını yaşacaksınız belki de. Bu sorunu nasıl aşmayı planlıyorsunuz ?
AA : Anadolu’da nitelikli öğretim üyesi olmadığını kim söylemiş?!!! Yirmi yedi bin öğrencisi olan bir Erciyes’in, organ nakli ve ontolojide dünyanın sayılı üniversitelerinden birisi olduğunu biliyor muydunuz? Gazi’den gelen bir arkadaşımız hariç, hocalarımızın tümü bölgedendir. Beden Eğitimi hocamız, Uçhisar’dan 23 yaşında bir genç hanım; Niğde üniversitesinden mezun, masteri var, tekvando Balkan Şampiyonu ve sayısız Türkiye birincilikleri! Siz, Anadolu’yu ne sanıyorsunuz, kuzum?!
Üniversite’de ders verecek misiniz?
AA : Şimdilik akademik koordinatörlüğünü yapıyorum; ara ara seminer ya da konferans tarzında katkılarım oluyor.