Bart Kosko’ya göre “fuzzy” Makina Olarak İnsan

“Aslında ölüm bir mühendislik probleminden ibarettir.”

“Fuzzy gelecekte insan hayatının niteliği nasıl olabilir? İnsanoğlunun ‘Matematik yapımcısı’na bir şey söyleyecek duruma gelmesi için daha çok ama çok yıllar var,” diyor Bart Kosko. Matematik yapımcısı’ndan muradı, açık: Tanrı. “Bu arada daha yüksek makina IQları bizim nasıl yaşadığımızı, düşündüğümüzü ve oynadığımızı değiştirecek. Fuzzy mantık bize akıllı aletleri tattırdı ve beğendik. Birgün bu da değişebilir,” diye devam ediyor, “Ya gün gelir de yüksek Makina IQ’ları, insan IQ’larını kendilerinkine boca ederlerse? Bu durumda insana ve onun kişiliğine ne olur?”

Cevap veriyor: “MIQ’ sistemleri bizi öyle üretken kılarlar ki, hepimiz zengin oluruz. Peki, o zaman emek, adanmak, makuliyet /akla yakınlık/ gibi kavramlara ne olur? Her yanda sesle çalışan bilgisayarlar; akıllı telesekreterlerde fuzzy kişilik-profili cipleri; ne zaman ihtiyacınız olsa bulabileceğiniz akıllı diş protezleri; akıllı yollar üzerende akıllı otomobiller. Makina sağlıklı, makina zengini, makina akıllı insanlar!”

Düşünebildiğniz, yapabildiğiniz, yaratabildiğiniz her şeyi sizden daha iyi, çok daha iyi yapan bir akıllı makinanın varlığı nasıl bir şey olur? Bütün bir yıl tatil mi yaparız? Daha sakin insanlar olur muyız? Her kuşak daha az risk alır, daha az insanla ahbaplaşır, devlete ya da büyük firmalara güvenir, zamanını daha çok sanal gerçeklikle, siber elbiselerinde, siber sandalyelerinde oturarak mı geçirir? Yoksa, insan rasyonel hayvan olmaktan çıkar, ultra-yüksek teknolojide marjinalleşir mi?

Bart Kosko’ya göre işler iyiye gidecek, çünkü bir anda hepimiz birden makina zengini olmayacağız. İnsanlık maaş artışları ve primlerle zenginleşecek, piyango biletiyle değil. Onun için, ne yapacağımızı şaşırmayacağız. Yüksek makina IQ’lu oyuncaklarımıza ve onların dünyasına yavaş yavaş gidereceğiz.

Akıllı ilaçlar ve akıllı silahlar – şu ikisini bir düşünelim.

İlk akıllı ilaçlar sokağa döküldüğünde neler olacak? Başlangıçta hükümetler onları yasa dışı ilan edebilirler. Kişisel ve profesyonel kullanımlarını engelleyebilirler. Örneğin, yüksek IQ haplarını herkes kullanamıyacaksa kimse kullanmasın diyebilirler. IQ hapları sahici ya da sanal kobaylarda başağrısına, kalp krizine, felce, tümörlere yol açıyor diyebilirler. Uzun vadeli sonuçları bilinmiyor diyebilirler. Ama yasaklama yüksek IQ haplarının yayılmasını önleyemez. Fiyatı arttırır, ama fiyat artışı arzı sürekli kılar; daha çok kimyager, kimya öğrencisi, ya da gençliği bu haplardan üretmeye ve karaborsada satmaya teşvik eder. Zaman içinde yüksek IQ hapları yasal olur. Mamafih, yasal olsun olmasın, yüksek IQ haplarının varlıkları toplumu değiştirir. Kimse yüksek IQ yarışında geride kalmak istemeyecektir. Yüksek IQ hapları (yada YIQlar) insan zihninin steroidleridir. Herkes YIQ alacak; öğrenciler sınavları geçmek, çalışacakları yerde eğlendikleri geceleri telafi etmek için alacaklar. Çalışanlar, iş yetiştirmek için, kalabalık grupların önünde konuşabilmek, maaşlarını arttırabilmek ama hepsinden öte, alanlarıda geri kalmamak için alacaklar.

Aşıklar birbirlerini etkileyebilmek için YIQ alacaklar. Sanatçılar yeni birşeyler yarabilmek için alacaklar. Bilim adamları yeni fikirler geliştirmek, eskileri atmak için alacaklar. Askerler yaşama şanslarını arttırmak için alacaklar. Avukatlar savcılarla başedebilmek için, hekimler teşhislerini iyileştirmek ve davaları önleyebilmek için alacaklar. Genelde akıllılar, daha da akıllı olmak için alacaklar. Daha az akıllılar, akıllı olmak için alacaklar. YIQ’lara tıplı otomobillere telefonlara, televizyonlara ve donmuş gıdalara alıştığımız gibi alışacağız. Daha yüksek IQ toplumu yavaşça oluşacak, sıçramayla değil.

Akıllı silahları düşünün. YIQ silahları ülkeler arası ilişkileri kötüleştirdiği gibi iyileştirebilir de. Bunlarla ilk tecrübemiz, 1991 Irak Savaşı içindeydi. Cruise füzeleri ve akıllı roketlerin IQ’ları çok düşüktü. Buna karşın, daha yüksek makina IQ’su silah yarışına girdi. Herkesin süperakıllı silahları olduğunda, komşular eşitlenecekler ve silahları birbirlerini götüreceklerdir. Her ülkenin kendi Yıldız Savaşları Kalkanı olacak. Bazı durumlarda öfke, diplomasi yerine spot atışlarıyla sonuçlanabilecek. Ama ne zamanki ülkeler kendi kalkanlarına sahip olacaklar, o zaman daha bir toleranslı olacaklar. Tehlike, akıllı silahların gelişimin ilk yıllarında. Yirmibirinci yüzyıda hiç kuşkusuz, bunu göreceğiz. Akıllı silahların artışı dünyayı daha iyi bir yer de yapabilir. Kitle savaşları ortadan kalkabilir.

Her halukarda bence makina zengini olmanın müthiş bir sonucu olacak. Makina zenginliği hayatımızından kısıtları/limitations/ kaldırmaya yardımcı olacak. Kısıtlar: Kapasite azalması. Dayatılan kararlar. Polisin sanığı döverek elde ettiği itirafa inanmıyoruz çünkü kaba kuvvet veya tehdit, kısıtlamayı arttırır (duress) Çevresel faktörlerin çoğu da öyle. Bu noktada makina zenginliği çok işe yaracaktır. Tabii ki, yoksulluk da kısıtlama getirir. Mecbur olmasa pek az kimse çalar ya da çalışır.

Ama kısa ömür de bir kısıttır, hatta belki de en önemli kısıttır. Saatin tıkırtısı söyleyeceğimiz ya da yapacağımız herşeyi kısıtlar. Bin ya da milyon yıl yaşayacağınızı bilseniz bir çok şeyi aynı şekilde yapmazsınız. Çocuk yapmak için acele etmezsiniz, belki de hiç yapmazsınız. Belki daha az harcama yaparsınız. Belki dünyayı ve solar sistemi daha az kirletirsiniz.

Daha uzun yaşam toplum, dünya ve solar sistemle daha uzun ilişkiler demektir. O durumda Mars’a ne yaptığımızla, mesela madenlerini boşaltmamız, ısıtmamız ya da dünyavari bir cennete dönüştürme çabalarımızla ilgilenirsiniz.

Seksüel iştah da bizi kısıtlar. Her erkek bilir ki, dünyaya dair duygularınız seks öncesi ve seks sonrası farklıdır. Kadınlar da böyle bir farklılık hissediyor gibidirler. Kültürün ve flörtün bu konuda yapabileceklerinin bir sınırı vardır. Esas belirleyici olan yaşam uzunluğudur. Robotikde, malzemelerde ve kozmetiklerdeki gelişmeler hiç kışkusuz seks ikamelerini getirecektir. Hata belki günümüz pop yıldızlarının siborg modelleri satılır olacak. Belki de seks ikameleri, seks arttırıcıları daha yüksek IQ ve uzun hayat kadar istenir olacak. Daha seksi bir dünya daha hoş bir dünya olabilir. Ancak daha eğlenceli olacağı muhakkaktır.

Peki her kadın ya da erkeğin kendi robot haremi olan bir dünyada, romantik aşka ne olur? Özgür seks, özgür aşk anlamına gelmeyebilir ama etkiler. Sevdadan kösnüllüğü ve gen üretimini çıkarırsak ne olur? Kısıtları ortadan kaldırırsak ne olur? Belki de ortada hiçbir şey kalmaz. Ya da belki gerçek aşk kalır ve bugünden düşünemeyeceğimiz boyutlara ulaşır.

Makina zenginliği bugünden tasavvur edemeyeceğimiz makina kültürü getirecektir. Sanatta yeni halılar dokuyacak, bilimde yeni ağlar örecek, yeni algılamalar ve idrak getirecektir. Bunların toplam etkisi, ve bunların gerisindeki sanat, bilim, kültür ve tarih, insanın kosmozdaki mercan kayasının alt katmanını teşkil edecek. Bundan binlerce, milyonlarca hatta milyarlarca yıl sonra bizim biyolojik ve makine ahfadımız mercan kayalığımıza bir iskelet, bir kültür, bir bilim eklemeye devam ediyor olacak. Son çocuklarımız mercan kayasının üstünde dikilebilir ve Kainatın kendi mercan kayalıkları üzerinde dikilen diğer medeniyetlerini selamlayabilirler. Diğerlerine yol gösterebilirler ya da diğerleri bizimkilere yol gösterir. Veyahutta kendini beyenmiş bir makine gibi Babil kulesi üzerinde tek başımıza dikilir, sorularımıza cevap vermeyen Matematik-Yapımcısını bulmak üzere Kainatı araştırmayı sürdürebiliriz.

Bakarsınız, Matematik-Yapımcısının bize verdiği cevabı beyenmemişiz. Ola ki, bizim Kâinatımız boşlukta büyük bir çipten ibarettir. Başka bir kültür için enformasyon stoklayan bir çip. Enformasyon, Kâinatın nasıl değiştiğinde yatabilir. Kozmik genişleme ve sıkışma patternleri – bir bakmışız, bizim Kâinatımız geniş bir neural ağ, bir kompakt disk ya da bir bellek çipiymiş, bizler de mantık devrelerinin birinin soğuk, sert tellerine çömelmiş oturan virüsümsü bir koloniymişiz gibi – enformasyon kodlayabilir/dekodlayabilir. Ya da mesaj var-mesaj yok şeklinde olabilir. Mesajlar şu anda burada olabilir ama biz cebir kitabı üzerinde yürüyen karıncalar misali, onları algılayamıyor, idrak edemiyor olabiliriz. YIQ, bu dünyanın kapısını aralayacaktır.

Fuzzy mantık, kapıyı bir bedel ödeyerek açacağımızı gösterdi. Eski mantığa itaat etmemeli, eski mantığı aşmak için kurallarını kırmalıyız. Makinaların bizim gibi düşünmelerini sağlama çalışmalarımıza, onlar gibi düşünerek başladık. “Aç/kapa makinaları” kadar basit düşünmeyi öğrenmeye çalıştık. Neden çünküikili düşünce sisteminin kültürel mirası, bize böyle yapmamızın doğal ve uygun olduğunu öğretmişti. Kesinliği aradık ve bulamadığımız zaman kendimiz temin ettik. Kapıyı biraz daha açtığımızda, fuzzy mantığı da daha genel bir düşünce veya teori veya süreç için terkedebiliriz.

Son tahlilde fuzzy mantık doğrunun bugüne kadar aranandan daha yakın bir tahminine cevaz veriyor. Bizim bilim ve matematiğimiz daha yeni doğdu.

İnsanlığın akıllı makinarla geleceği eski köle-sahip temasına yeni çeşitlemeler getirecek. Makina zekalı üstlerimizi biz kontrol edeceğiz. Onlarla yaşayacak, onları yaratacak, onlara uyum sağlayacak, belki de onlarla birlikte doğuracağız. Onlar bizim bizim dizginlerimizi tutarken biz de onların dizginlerini tutacağız. Aynı zamanda köle, aynı zamanda patron. Mesele, derece meselesi olacak. “Kaldı ki, bir hücrenin hangi noktada ‘ölü’ olduğu da kesin değil. Hepsi aynı anda ‘biraz ölü, biraz diri.”

“Akıllı makinalardan kurulu orduların kan damarlarınızda, iliklerinizde, ya da dokularınızda yerleştiğini düşünün. Nanoteknolojinin hedefllediği bu. Akıllı makinalar dediğimiz de nanobotlar.”

Nano, metrenin milyarda biri demek. Nanobotlar, metrenin milyarda biri boyunda, moleküler makinalar. Bu makinaların insan hücrelerini oluşturan molekülleri birer birer tanir edeceği düşünülüyor. Tamir edeceği, tamir edilemeyecek gibi olanları ortadan kaldıracağı yerine yenilerini koyacağı. Mikropresesor çipler kuantum limitlerini buldu. Küçülme devam ediyor. Çok yakın bir gelecekte nano dünyasına geçeceğiz.

Bu nedenle diyorlar, “aslında, ölüm bir mühendislik probleminden ibarettir. Gezegenin ölümü, çevrenin ölümü, bedenin ölümü bir mühendislik probleminden ibarettir.”

Nano seviyesinde hayaletler, ruhlar yoktur. İyi ki de yoktur, çünkü hayaletler ve ruhlar fizik kanunlarına uymaz, itaat etmezler ama moleküller eder. Bir sistem parçaları ölünce ölür. Parçalar, hücreleri ölünce. İnsan vücudunda trilliyonlarca hücre vardır. Her hücrede onbinlerce molekül. Moleküller, belirli bir düzende biraraya gelirler. DNA, bu düzenin şifresini verir. Bu şifre doğrultusunda molekülleri biraraya getirmek kabildir. Tek tek onarır, yeniden yerlerine koyabiliriz.Moleküler mühendislik denilen şey budur. Bu nedenle, ölüm bir mühendislik probleminden ibarettir!

Bir de crayonics diye bir bilim dalı var. “Cryo” soğuk demek. Crayonics, canlıların düşük ısılardaki performansını inceleyen biyoloji bilimi. Belirli bir ısıda (-220 santigrat) moleküler faaliyetin durduğundan yola çıkarak, doktorların “ölü” ilan ettikleri insanların bedenlerini ya da para durumu müsait değilse sadece beyinlerini ihtiva eden başlarını sıvı nitrojen tanklarında donduruyorlar. Umulan, nanobotlar, hücre moleküllerini teker teker onaracak duruma gelecekler ve bu bedenler yeniden onararak hayata döndürecekler.

“Nitrojen tankından çıktığınızda donup açılmış bir çilek kadar pörsümüş olabilirsiniz. Ama nanomühendisleri, çileğin moleküllerinin birer birer onarılabileceğini iddia ediyorlar. Aynı şey insanlara da yapılabilir. Paranız yetmemişse, sadece başınızı dondurmuş dahi olsanız, DNA şifresinden yola çıkarak bedeninizin geri kalan kısmı da yeniden inşa edilebilir.”

Şaka gibi geliyor, hatta, ABD’de cenaze levazımatçıkarı sıvı nitrojen tanklarına “gömülen” bedenler için “amma pahalı bir cenaze merasimi” diyerek alay ediyorlar. Buna karşın, Society of Cryobiology daha 1993 yılında otuz “hasta” dondurmuştu. Çoğunun da sadece başını. Anlaşılan o ki, halen sırada 300 “hasta” var.

Bütün bunlar, “Tanrı” kavramını nasıl etkiler? İlahiyatçılara çok iş düşeceği kesin. Nitekim, Vatikan’ın bu gibi meseleler üzerinde çalışma gurupları kurduğu biliniyor. Bart Kosko, “Kutsal Kitabı yeniden araştırmaları gerekecek,” diyor.

Öte yandan bilimdeki bu gelişmeleri kıyamet alemeti olarak görecek olanlar, yasaklamak isteyenlerin de çıkacağı da muhakkak. Ben kendi adıma bilimsel yasaklamaların hiçbir zaman sökmediği inancındayım. Galile’den, doğum kontrol haplarına, son zamanların şaşırtıcı buluşu klonlamaya kadar, buluşları geciktirebiliyorsunuz ama önleyemiyorsunuz.

Peki, gerçekten de kıyamet alameti olmasınlar bütün bunlar?!

Bence de hayır. Bir kere, insanoğlunun Allah’ın izin vermediği hiçbirşeyi “keşfedebileceğine” inanmıyorum. Hayalini kuruyorsa, eninde sonunda keşfedecektir. Galiba bütün mesele “gayb” denilen şeyin sınırlarını belirlemekte. Ne kadar gelişebilirseniz, “gayb”a o kadar yaklaşıyorsunuz.

Vatikan, Hıristiyan ilahiyatını bilimle barıştırabilmek için vargücüyle çalışıyor. Kıskandım, İlahiyat Fakültesine telefon ettim, bizde ilahiyat fakültelerinden fizik dersi var mı acaba diye. Telefona çıkan hanım, alaylı bir kahkaha attı,

“Ayol, burası İlahiyat Fakültesi, fiziğin burada ne işi var!”
Öyle ya, biz daha oraya gelmedik.