Alev Alatlı (1942, İzmir-Menemen/2024, İstanbul), Türk edebiyatı ve düşünce dünyasında hem akademik hem de fikrî üretimleriyle öne çıkan bir yazardır. Ekonomi, sosyoloji ve felsefeye uzanan formasyonu, onun çok yönlü bir entelektüel kimlik kazanmasında belirleyici olmuştur. Çocukluk yılları, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan babasının tayinleri nedeniyle Anadolu’nun farklı şehirlerinde geçmiş; bu hareketli yaşam, disiplin anlayışını ve merak gücünü erken yaşlarda beslemiştir. Kurmay subay olan babası Ertuğrul Alatlı’nın teşvikiyle süreli yayınları takip eden Alev Alatlı, Doğan Kardeş Dergisi ve yayınevinin “Nedir? Niçin? Nasıl?” dizileriyle düzenli okuma alışkanlığı edinmiş; bu yayınlar onun düşünsel gelişiminde ve edebiyata yönelişinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
Alev Alatlı’nın babası Ertuğrul Alatlı, 1916’da Selanik kökenli bir ailede dünyaya gelmiş, 1937’de askerî okuldan mezun olarak kurmay subaylığa başlamıştır. Kariyeri boyunca farklı birliklerde görev yapan Albay Alatlı, 27 Mayıs müdahalesi sürecinde etkin subaylar arasında yer almış, 12 Eylül sonrasında ise MGK tarafından oluşturulan Danışma Meclisi üyeliğine atanmıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında görevi gereği İzmir’in Menemen ilçesinde bulunmuş; Alev Alatlı da bu dönemde burada doğmuştur. Ertuğrul Alatlı, 39 yaşında girdiği ateşemiliter sınavında gösterdiği başarı üzerine Japonya’nın Tokyo şehrine askerî ataşe olarak görevlendirilmiş ve ailesinin yaşamında yeni bir dönem açılmıştır.
Ertuğrul Alatlı’nın aile kökleri, Rumeli Beylerbeyi Arnavut İbrahim Paşa’ya kadar uzanır. Arnavut İbrahim Paşa, İkinci Viyana Kuşatması sırasında sefer zamanlamasının hatalı olduğunu dile getirdiği için Sadrazam Kara Mustafa Paşa tarafından idam edilmiştir. Bu tarihî olay, aile anlatılarında sıkça aktarılan ve kuşaklar boyunca hatırlanan bir kırılma noktası niteliği taşımaktadır.
1950’li yıllarda Pollyanna, Robinson Crusoe ve İki Senelik Mektep Tatili gibi klasik eserlerle okuma dünyasına adım atan Alev Alatlı, aile tarihinde önemli bir yere sahip olan büyük büyük dedesi İbrahim Paşa’nın idamından kısa süre önce kaleme aldığı mektubu, erken yaşlarında öğrendi. Bu mektup, onun zihninde yalnızca tarihî bir belge olarak değil, cesaret ve etik duruşun örneği olarak yer etmiş; Alatlı da pek çok söyleşisinde “Bu mektup benim için cesaret ve etik örneği olmuştur.” diyerek bu etkiyi dile getirmiştir.
Annesi Füruzan Alatlı, at binen, Fransızca şiirler okuyan ve el işiyle meşgul olan, kültürel yönü güçlü bir Cumhuriyet kuşağı kadınıydı. Alatlı’nın ifadesiyle “Cumhuriyetin özenle yetiştirdiği çocuklardan biri” olan annesi, aile içindeki entelektüel atmosferi şekillendiren önemli figürdü. Anne tarafının kökeni, III. Selim devrinin baş müezzini Sadullah Ağa’ya kadar uzanırken dedesi, İstiklâl Savaşı gazisi Prizrenli Ahmet Seyfettin Bey, büyük amcası ise Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden Musahipzade Celal’dir. Alev Alatlı, her iki aile hattında da Balkan Savaşları’nı ve göç tecrübesini yaşamış köklere dayanan, güçlü bir aile mirasına sahiptir.
Alev Alatlı’nın edebiyata ilgi duyan bir kız kardeşi de vardı: Işıl Alatlı, söyleşi ve çeviri türlerinde eserler kaleme almış bir yazardı. Aile içinde ayrı bir kültürel damar oluşturan Işıl Alatlı, üretken çalışmalarının ardından 2015 yılında hayata veda etmiştir.
Alev Alatlı, eğitim hayatına Ankara Mimar Kemal İlkokulunda başladı. Ailesinin Erzurum’a taşınması üzerine ilkokulunu Kültür Kurumu İlkokulunda tamamladı; buradaki öğretmeni Emine Akkoyunlu’nun kişilik gelişiminde belirleyici etkisi oldu. Ardından Ankara Namık Kemal Ortaokulunu bitiren Alatlı, babasının Japonya’ya askerî ataşe olarak atanması nedeniyle lise öğrenimini Tokyo’daki American School in Japan’da sürdürdü ve bu yıllarda Japoncayı öğrendi.
Alev Alatlı, lisans eğitimini 1963 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Ekonomi ve İstatistik Bölümü’nde tamamladı; burada hocası Fuat Çobanoğlu’nun etkisiyle bütüncül düşünme yaklaşımını benimsedi. 1965’te Fulbright bursuyla Vanderbilt Üniversitesine giderek ekonomi ve ekonometri alanında yüksek lisans yaptı. Ardından felsefe öğrenimine yönelen Alatlı, doktora çalışmalarını Dartmouth College’da sürdürdü. Bu dönemde pozitivist akademik çizgiyle mesafeli bir ilişki kurduğunu, “August Comte ekibine çattığını”, aldığı ünvanlara rağmen aradığı düşünsel bütünlüğü bulamadığını sıkça dile getirdi. Zamanla ilgisi, Batı bilim geleneğini sorgulamaktan medeniyet, düşünce ve ilahiyat tarihini incelemeye doğru kaydı ve çalışmalarını bu alanlarda yoğunlaştırdı.
1968’de Türkiye’ye dönen Alev Alatlı, aynı yıl ABD’ye yeniden giderek Caan College’da büyüme ekonomisi üzerine dersler verdi. 1970–1972 döneminde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde öğretim görevlisi olarak çalıştı; ardından Devlet Planlama Teşkilatında, Turgut Özal’ın müsteşarlığı zamanında kıdemli ekonomist olarak görev yaptı. 1981–1984 yıllarında California Üniversitesi (Berkeley) ile ortak psiko-dilbilim araştırmaları yürütmesi, onun disiplinler arası ilgisini güçlendirdi. Ana dili Türkçe olan Alatlı, İngilizce ve Almancayı ileri; Rusça ve Japoncayı ise orta seviyede biliyordu.
Alev Alatlı, özel hayatında kamuoyu önünde görünmeyi tercih etmeyen bir yazar olmuş ve yaşamına ilişkin bilgilerin çoğu, ailesi üzerinden sınırlı biçimde bilinmiştir. ODTÜ yıllarında tanıştığı, sınıf arkadaşı Alper Orhon ile 1969’da evlendi. 1940’ta Lefkoşa’da doğan Orhon, üniversiteye kadar eğitim hayatını Kıbrıs’ta sürdürdü ve ODTÜ Ekonomi ve İstatistik Bölümü’nden mezun olduktan sonra Amerika’da planlama ve ekonometri alanında doktora yaptı. Vanderbilt Üniversitesi ve Dartmouth College’da öğretim üyeliği yaptı; 1968–1974 arasında Boğaziçi ve Hacettepe üniversitelerinde misafir öğretim görevlisi olarak ders verdi. Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında Kıbrıs Koordinasyon Komitesi’nde görev aldı; daha sonra Planlama ve Koordinasyon Bakanlığı görevini yürüttü. KKTC Halkçı Parti’nin kurucuları arasında yer alarak üç kurultayda genel başkan seçildi ve 1976 seçimlerinde milletvekili olarak mecliste görev yaptı. Alper Orhon, 2001 yılında yaşamını yitirmiş ve Lefkoşa’da defnedilmiştir.
Alev Alatlı ve Alper Orhon’un Funda Firuz adında bir kızları vardır. 1970’te İstanbul’da doğan Funda Firuz (Aktan), 1989’da Galatasaray Lisesini, 1994’te Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nü bitirdi. Aynı yıl PWC’de mali denetçilikle başladığı çalışma hayatını, yatırım analistliği ve ekonomi alanında üst düzey yönetici olarak sürdürdü. 2017’de Kapadokya Üniversitesinin kuruluşuyla birlikte Mütevelli Heyet Koordinatörlüğü, Genel Sekreterlik ve Sürekli Eğitim Merkezi Müdürlüğü görevlerini üstlendi. Evli ve iki çocuk annesi olan Aktan, Şubat 2024 itibarıyla Kapadokya Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı olarak atanmıştır.
1974–1978 yılları arasında reklamcılık sektöründe çalışan Alev Alatlı, 1982–1984 döneminde Cumhuriyet Gazetesi yayın grubunda, Türk öğrencisine kendi kültürünün İngilizcesini öğretmeyi amaçlayan “Bizim English” adlı dergiyi yayımladı. Bu çalışmalarının ardından 1984–1985 yıllarında Türk Yazarlar Kooperatifi (YAZKO) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini üstlendi.
Kapadokya’nın kullanılmayan kalkınma potansiyeline ilişkin gözlemleri, Alev Alatlı’nın bölgeye yönelik bir eğitim girişimine öncülük etmesini sağlamıştır. Bu doğrultuda Kapadokya Meslek Yüksekokulu, 2005–2006 akademik yılında, bölgesel kalkınma hedeflerine uygun biçimde tasarlanmış, beş önlisans programıyla eğitime başladı. Alatlı, 2007–2017 yılları arasında yüksekokulun kurucu müdürlüğü görevini yürüttü.
Alev Alatlı, KOAH ve çoklu organ yetmezliği nedeniyle 2 Şubat 2024’te İstanbul’da tedavi gördüğü Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nde vefat etti. Cenazesi, 3 Şubat 2024’te Eyüp Sultan Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Mihrişah Sultan Haziresi’ne defnedildi.
Alev Alatlı’nın eserleri, okura yakın tarihin toplumsal ve siyasal olaylarını yeniden düşünme ve bellek tazeleme imkânı sunar. Romanlarında Türkiye’nin ve çevre coğrafyaların siyasal atmosferi, olayların ardışık bir zaman akışı içinde ele alınır. Alatlı’ya göre roman, öncelikle yaşanan toplumun durumunu tespit eden, bu toplumun gidişatını yorumlayan ve geleceğe ilişkin düşünceleri yansıtan bir anlatım biçimidir. Entelektüel sorumluluk duygusuyla hareket eden yazar, Türkiye’nin ve dünyanın sorunlarına yönelik ilgisini eserleri boyunca sürdürmüştür.
Alatlı, eserlerinde Türk kültürünün derinliklerinde yer alan özgürlük arayışını öne çıkarır ve bu temayı düşünsel çerçevesinin merkezine yerleştirir. Yeni dünya düzenine yönelik eleştirel yaklaşımı, onun toplumsal ve siyasal dönüşümlere karşı daima sorgulayıcı bir tutum geliştirmesine imkân tanımıştır. Türk toplumunu zaman zaman “dünyanın emniyet supabı” olarak nitelendiren Alatlı, bu tanım üzerinden Türklerin tarihsel ve kültürel misyonunu vurgulamış; kültürel yağmacılığın arttığı bir çağda Türk edebiyatına sahip çıkmanın tercihten ziyade zorunluluk olduğunu ifade etmiştir. Bu sahiplenmenin ise ancak özgür düşüncenin yön verdiği bir entelektüel iklimde mümkün olabileceğini güçlü bir şekilde savunmuştur.
“Yazarlık ilham işi değildir, ter işidir. Davan olması lazım. Neden yazmak istediğini bileceksin. Bir de niye yazdığınızı bilmek… Benim bir derdim vardı, hala da var.’’
Alev Alatlı’nın romanlarında, toplumsal ve siyasal bağlamı derinleştirmek amacıyla metinler arası göndermelerden sıkça yararlandığı görülür. Düşünce dünyasının biçimlenmesinde pek çok yazar ve düşünürün etkisi vardır. Alatlı’nın ilham aldığı isimler arasında Cemil Meriç, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Ahmet Mithat Efendi ve Ali Şeriati’nin yanı sıra Aleksandr Soljenitsin, Anton Çehov, Erich Fromm, Dostoyevski, George Orwell, Konfüçyüs, Gogol ve Nikos Kazancakis gibi dünya edebiyatının önemli temsilcileri yer alır.
Alev Alatlı’nın eserleri arasında, özellikle sohbet üslubuna dayanan anlatılar, okurlar üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Bu yönüyle kitapları, siyasetçilerden gazetecilere ve yazarlara kadar geniş bir çevrede karşılık bulmuş; düşünsel etkisi farklı alanlardaki pek çok isme ulaşmıştır. Ayşe Böhürler, Cevat Özkaya, Hasan Ali Karasar, Hayreddin Karaman, İskender Öksüz, İskender Pala, Nurullah Genç, Oktay Yivli, Ümit Meriç ve Süleyman Seyfi Öğün gibi isimler, Alatlı’nın düşünce dünyasına yakın duran ve kendisiyle dostluk ilişkisi bulunan kişiler arasında anılmaktadır.
Alev Alatlı’nın ilk romanı Yaseminler Tüter mi Hâlâ?, Kıbrıs sorununu bireyin yaşadığı çatışmalar üzerinden ele alır. Romanda Kıbrıs, Menaslar’ın dünyasında “Anadolu’yu da içine alan büyük Yunan ve Bizans medeniyetlerinin” parçası olarak görülürkenTürkler için zamanla “Anadolu kara parçasından koptuğu sanılan” bir “yavru vatan” kimliğine bürünmüştür. Alatlı, bu tarihsel ve siyasal gerilimi bir kadın karakterin bireysel hikâyesi üzerinden işler ve diğer siyasal krizlerde olduğu gibi çatışmanın nihai yükünün yine insanın omuzlarında biriktiğini vurgular.
“Taş da yumurtanın üstüne düşse, yumurta da taşın üstüne düşse, olan yine yumurtaya olur (bir Rum atasözü). Bana sorarsanız insanoğlunun hüznüdür ve her zaman olan yumurtaya olur.”
Alev Alatlı, ikinci romanı İşkenceci’de, toplumun yüzleşmekte zorlandığı işkence olgusunu merkezine alır. Eserde Türkiye’nin yakın tarihinde iz bırakan darbe dönemleri, işkenceyi uygulayanın karanlık yüzü ile işkence görenin direnci üzerinden anlatılır; insan onurunun sınandığı anlar, sessiz çığlıklar ve adalet ile özgürlük uğruna verilen mücadele, romanın temel izleğini oluşturur. Bu eser, yayımlandığı yıl Türkiye Yazarlar Birliği Yılın En İyi Roman Ödülü’ne değer görülmüştür.
“İşkenceci’nin ana fikri, işkence yapanla işkence gören arasındaki farkın bir kontrplak kadar ince olabildiği. Yani kontrplağın bu tarafında oturan polis, öbür tarafta olabilir; öbürü, bu tarafta olabilir. Bu, genel bir gözlemin sonucu. Çünkü çok uzun zaman, sol ve sağın saygın militanlarının aynı durumda olduğunu gördüm. Ülkücüleri de solcuları da tanıdığım, kadın-erkek ne kadar benzediklerini benden başka gören yok mu Allah aşkınıza diye karalar bağladığım yıllar.”
“Or’da Kimse Var mı?” serisi, Viva La Muerte! Yaşasın Ölüm (1992), ‘Nuke’ Türkiye! (1993), Valla, Kurda Yedirdin Beni (1993) ve O.K. Musti, Türkiye Tamamdır! (1994) adlı dört kitaptan oluşur. Alatlı, bu seride 1990’lı yılların yabancılaşma duygusu, ölüm algısındaki sarsıntı, sağ-sol kutuplaşması ve terör gibi kronikleşmiş toplumsal meselelerini keskin bir bakışla ele alır. Türkiye’nin son otuz yılını kapsamlı biçimde irdeleyerek toplumsal sorunlara yalnızca teşhis koymakla kalmaz, kimi konularda çözüm önerileri de geliştirir.
Seride, farklı siyasi görüşlerden gelen ve entelektüel olma çabası taşıyan karakterlerin yozlaşma ve dönüşüm hikâyeleri anlatılır. Alatlı, bu bireysel kırılmaları, Türkiye’nin toplumsal atmosferini ağırlaştıran, temel etkenlerden biri olarak değerlendirir.
“Or’da Hâlâ Kimse Var mı?” başlığı altında toplanan beşinci kitap Beyaz Türkler Küstüler (2013), serinin önceki eserleriyle kurduğu düşünsel hattı yeniden gündeme taşır. Alatlı, bu kitapta serinin başlangıç noktasına dönerek entelektüelin toplumsal rolü, sorumluluğu ve konumlanışı üzerine yeniden yoğunlaşır.
“Benim burada yapmaya çalıştığım şuydu: Türkiye’nin son yüzyıl içindeki serüvenini anlatmaya çalıştım. Duygusal olarak o serüven nasıl bir şeydi? Denemelerimiz, köklerden kopmayı denedik, olmadı, geri döndük. … Bir cümlemiz olmalıydı. Türkiye’nin o cümlesini kuramadığımız bir gerçek. Biz ne yapmaya çalışıyorduk?”
“Schrödinger’in Kedisi” serisinin ilk kitabı Kâbus, Türk edebiyatında hacmi ve distopik kurgusuyla dikkat çeken bir romandır. Alatlı, romanın kahramanı İmre Kadızade’nin “Yeni Dünya Düzeni”nin temsilcileri tarafından yargılandığı sahneler üzerinden, kurgusal olarak ülkeyi yıkıma sürüklediği varsayılan doksanlı yılların Türkiye’sine ayna tutar.
Serinin ikinci kitabı Rüya, “Yeni Dünya Düzeni”ne karşı “Onarımcılar” adıyla tanımlanan bir grubun direnişini merkezine alır. Romanda Millî Mücadele’ye yapılan göndermeler belirgin bir yer tutar; Onarımcılar ise yabancılaşmaya karşı geçmişiyle bağ kurarak yeni bir entelektüel bilinç oluşturmayı amaçlayan bir direniş hattını simgeler.
Rüya’nın yayımlanmasından sonra “Onarımcılar” adıyla bir e-posta grubu kurulmuş ve bu platform, düşünce kuruluşu niteliğinde uzun yıllar fikrî tartışmalara ev sahipliği yapmıştır. Bu oluşum, edebiyat sosyolojisi açısından incelenmesi gereken, özgün bir okur-yazar etkileşimi örneği olarak değerlendirilir.
“Bu postmodern faşizm ortamında ananızla bile kader birliği yapmıyorsunuz, her şey satılığa çıkarılmış oluyor. Kendinizi kim daha çok verirse onun sahip olduğu bir müzayedede buluyorsunuz ve bir bakıyorsunuz ki alanlar da satanlar da öz kardeşleriniz!” (Kâbus)
Alev Alatlı, Kadere Karşı Koy A.Ş. adlı romanında bu kez odağını toplumsal yaşama çevirerek kadınların “kader” olarak görülen sınırlara karşı verdikleri mücadeleyi işler. Çalışan, üreten ve kendi alanlarında başarı kazanmış kadınların ortak dayanışması, romanın temel hareket noktasını oluşturur; anlatı, kadın kahramanın yaşamını belirleyen koşullara karşı koyma ve kendi yolunu açma çabasına odaklanır. Romanın sonunda kahraman, “birlikte olmak istediği tek kişinin kendisi olduğunu” keşfederek özgürleşme sürecini tamamlar.
“Kadınların hayatının esası ertelemektir aslında. Biz, yapmak istediğimiz veya niyetlendiğimiz şeyleri kendi dışımızdaki oluşumların lehine ertelemek üzere kurgulanmışızdır. Buna düşünmek de dâhil. ‘Şu bulaşıkları kaldırayım da sonra!’ şartlanması yerleşmeye görsün! Tavuklar gibi, iki metre uçar, konar, eşelenme görevimizi yerine getirir, sonra bir iki metre daha uçar, yine eşelenme görevimize döneriz. Kanatlarımızı sınayacak kesintisiz zamanlarımız asla olmaz.”
“Gogol’ün İzinde” başlıklı nehir romanının ilk kitabı Aydınlanma Değil, Merhamet! 2004 sonbaharında yayımlandı; diziyi Dünya Nöbeti (2005) ile Eyy Uhnem! Eyy Uhnem! (2008) izledi. Entelektüeli toplumun temel unsurlarından biri olarak konumlandıran Alatlı, bu seride Batı’nın “aydınlanma” adıyla dayattığını düşündüğü değerlerle hesaplaşır ve tartışmayı Rusya üzerinden genişleterek kültürel kader benzerliklerine odaklanır. Aydınlanma merkezli aklın karşısına merhameti koyan romanda yabancılaşma karşıtlığı, yerellik bilinci ve entelektüel kibre yöneltilen eleştiriler öne çıkar; bilgi istibdadı, tek tipleşme ve toplumsal yaşama müdahale gibi kavramlar ise serinin temel sorgulama alanlarını oluşturur.
“Batılı aydınlar Aydınlanma’dan kaynaklanmayan hak ve özgürlüklerin var olabileceği düşüncesine tahammül edemiyorlar… Batılı inteligenti, siyasi özgürlüğün ruhani bir temeli olabileceğini aklından geçirmek bile istemiyor.”
Türkiye ve dünyanın içinde bulunduğu yıkım karşısında derin bir üzüntü duyan ve bu buhrandan çıkmak için elinden geleni yapmaya azmeden, dünyayı bilen ve tanıyan, kendi değerleriyle barışık Türk entelektüeli, Alev Alatlı romanının değişmez kahramanıdır.
Alatlı, tıpkı resim denemeleri gibi şiir alanında da kalem oynatmıştır. Nesir-nazım türünde tek denemesi olan Eylül 1998, 1998 yılında basıldı.
“Deve dikenlerini de ısıtır güneş
Kahkaha çiçeklerini de
Boş bir tesellidir
Tarafsızlığı
Beden boşanınca yardan
Kalan abes yığınağı
Ağyardır kenet olmayan can ağyar
Doldursa da sayfalar
Dedikodusu”
Alev Alatlı, Türk fikir hayatının en üretken entelektüellerinden biriydi ve her koşulda üretmeye devam etti. Yazmaktan, konuşmaktan ve düşüncesini paylaşmaktan hiçbir zaman geri durmadı; kendi deyimiyle “reçel kabını ileri itip mutfak tezgâhında yazmak” yazmanın en temel sırrıydı. Ardında, romanlarının yanı sıra eleştiri ve deneme metinleri, köşe yazıları ve çeşitli video kayıtlarını içeren, geniş bir külliyat bıraktı.
1985 ve 1986 yıllarında Alev Alatlı, Edward Said’in “Haberlerin Ağında İslam” ve “Filistin’in Sorunu” adlı eserlerini Türkçeye kazandırdı. Filistin meselesine dikkat çekmek amacıyla yürüttüğü bu çalışmalar nedeniyle 1986’da Tunus’ta sürgünde bulunan Yaser Arafat tarafından Özgürlük Madalyası ile onurlandırıldı.Said, Alatlı’yı derinden etkileyen düşünürlerden biri olmuş; Alatlı eserlerinde Said’e duyduğu fikrî yakınlıktan, özellikle Filistin konusundaki duruşundan sıkça söz etmiştir. Onun Filistin’e ilişkin tutumunu güçlü biçimde destekleyen Alatlı, Said’i “namuslu bir entelektüel” olarak nitelendirir.
Alatlı, Aydın Despotizmi adlı eserine manifesto niteliğinde güçlü bir girişle başlar. Bu başlangıçta, düşüncenin ve edebiyatın dar bir çevrenin vesayetine bırakılmasının kültürel hayatı zayıflatacağını vurgular. Ona göre istibdadı yalnızca saraylarda, meclislerde ya da bilinen kurumsal yapılarda aramak yanıltıcıdır; baskıcı tutum, zaman zaman “aydın” sıfatını taşıyan ve kendi konumlarını korumak adına yeniliğin önünü kesen zümrelerde de varlık gösterebilir.
Alatlı’nın koordine ettiği kolektif bir çalışma olan Safsata Kılavuzu: Laf Ola Beri Gele, düşünme ve akıl yürütme süreçlerinin öğretilebilir yönüne odaklanır. Eserde hatalı akıl yürütme biçimleri ve çeşitli safsata türleri ele alınır; bu çerçevede hem akademik hem de gündelik hayatta karşımıza çıkan iddia ve görüşler örneklerle değerlendirilir. Alatlı, aynı temayı daha sonra Hadi Baştan Alalım! Aklın Yolu da Bir Değildir (2009) ve Ben Böyle Düşünüyorum Demekle Olmuyor! (2018) adlı kitaplarında yeniden işlemiştir.
“Zekâ, ham akıldır, yetmez.
Terbiye edilmemiş akıl, atıl kalır.
Aklın ölçüsünü tutturamamış düşünce, nafiledir.
Aklını başına topla, mantıklı ol.”
En Emin Yol, 19. yüzyılda Tunuslu Hayreddin Paşa tarafından kaleme alınmış, önemli siyasal risalelerden biridir. Eser, 2004 yılında Alev Alatlı ve Şehabettin Yalçın tarafından Türkçeye çevrilmiş; Alatlı, metnin özellikle Nasihatname geleneğinin daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacağını belirtmiştir.
Alatlı, Hollywood’u Kapattığım Gün (2009) adlı eserinde anlatı sınırlarını genişleterek belgesel üslubunda kurgulanmış bir metin ortaya koyar. Kitapta Hollywood, sinemanın güçlü bir ticari endüstriye dönüştüğü ve ulus anlatılarının hem inşa hem de pazarlanmasında etkili bir araç hâline geldiği yönleriyle ele alınır. İlk kez 2009’da Hollywood’u Kapattığım Gün adıyla yayımlanan eser, 2021’de Suç Ortağı Hollywood: Kaan’ın Kitabı başlığıyla yeniden basılmıştır.
Funda’nın Mutfak Rehberi, Alev Alatlı’nın yazarlığındaki çok yönlülüğü gösteren, özgün çalışmalardan biridir. Yemek kültürünü, gündelik hayatı ve toplumsal hafızayı esprili bir üslupla bir araya getiren bu hacimli eser, mutfak üzerinden kültürel bir okuma sunar. Alatlı, mizahı ve gözlem gücünü kullanarak yemek tariflerini yalnızca bir mutfak kılavuzu olmaktan çıkarıp kültürel bir anlatıya dönüştürür.
Dört ciltten oluşan Batı’ya Yön Veren Metinler (2010), MÖ 1400’lerden II. Dünya Savaşı’na uzanan yaklaşık üç bin yıllık dönemde Batı düşüncesini biçimlendiren metinleri, bir araya getiren, kapsamlı bir antolojidir. Yaklaşık bin metinden oluşan bu derleme, Türk okurunun Batı zihniyetinin oluşum sürecini, bu süreci besleyen felsefi serüveni ve tarihsel kırılma noktalarını kendi dilinde takip edebilmesini amaçlar.
“Batı zihniyetinin gerçeği şeklindeki ifademizin, günümüzün en iddialı evrenkentlerinin mutabakatını yansıttığından emin olduk. Batı’ya Yön Veren Metinler’e aşinalık geliştirecek gayretli ve ciddi okurların, Batı zihniyetini çözümlerken kendi medeniyetimizin düşünsel ürünleriyle de hesaplaşabilecekleri bir zemine kavuşmalarını umuyoruz.”
Yedi ciltten oluşan Bize Yön Veren Metinler serisi, 750-2020 yılları arasında ortaya çıkan “kurucu” metinler üzerinden “biz” olgusunun tarihsel inşasını izlemeye imkân tanır. Derlemede yer alan seçimler, hukuki belgelerden ideolojik manifestolara, bilimsel metinlerden edebî eserlere uzanan, geniş bir yelpaze sunar. Seri, Batı düşüncesinin referanslarından ayrışarak yerli ve özgün bir bakışla medeniyet tarihimizin süreklilik ve dönüşüm çizgilerini değerlendirme olanağı sağlar.
“… dörtlünün bir ön dizin olarak kullanılarak, Türk-İslam medeniyetinden seçilecek eş zamanlı metinlerin eklenmesiyle kapsamlı ve belki de dünyada ilk kez derlenecek bir düşünce kılavuzunun oluştuğunu hayal ettiğimi itiraf etmek isterim.”
Alatlı, hacimli bir çalışma olarak tasarladığı “Nasihatname” serisinin ilk kitabı Fesuphanallah!’ta “America the Beautiful”, ikinci kitap Hafazanallah!’ta ise “All American He-Man” yan başlıklarıyla yeni dünya düzeninin Amerika’yla kurduğu ilişkiyi sorgulayarak kültürel bir arkeoloji sunar.
“… Nasihatname dediğim bu kayıtlar, bir yönüyle de uzun yaşamamın zekâtı oluyor. Akil ömrümde yeminle bildiğim bir şey varsa o da ayaklarımıza dolanan meselelerden onları doğuran düşünce tarzımızı kullanarak kurtulamadığımız.”
Alev Alatlı, entelektüel birikimini yalnızca edebî ve fikrî eserleriyle değil, bilgi temelli televizyon programları aracılığıyla da geniş kitlelerle paylaşmıştır. Bu programlardan ikisi daha sonra deşifre edilerek kitaplaştırılmıştır:
Edward N. Lorenz’in kelebek etkisi metaforundan esinlenen Kelebek Etkisi programlarında, Ayşe Böhürler’in moderatörlüğünde küçük olayların büyük dönüşümleri tetikleyebileceği düşüncesiyle dünya siyasetinden inanç hareketlerine, kültürel akımlardan toplumsal değişimlere uzanan, geniş bir çerçevede sohbetler yapılmıştır. Programda gerçekleştirilen bu söyleşiler, 2021 yılında deşifre edilerek Kelebek Etkisi Söyleşileri I-II adıyla yayımlanmıştır.
Ayşe Böhürler’in moderatörlüğünde Alev Alatlı ve Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün’ün katılımıyla tarih, kültür, modern dünya, medya ve inanç üzerine yapılan sohbetler, 2025 yılında Alev Alatlı: İhmal Edilebilir Nasihatler adıyla kitaplaştırılmıştır. Alatlı’nın yaşamından örneklerin ve düşünsel değerlendirmelerinin derlendiği eser, deneme ve fikir yazılarını takip edenler için özgün bir başvuru kaynağı niteliği taşır.
Alev Alatlı’nın mihmandarlığında TRT 2’de yayımlanan Mitolojinin Gücü programında, ilk altı bölümde Ayşe Böhürler; sonraki bölümlerde ise Süleyman Seyfi Öğün moderatörlük yapmıştır. Her hafta alan uzmanlarının konuk edildiği programda mitlerin ortaya çıkışı, Türk mitolojisindeki arketipler, mitolojinin dünyayı anlamlandırmadaki rolü, güncel jeopolitik tartışmaların arka planı ve Batı’nın tarih kurgusunda mitolojik unsurların etkisi gibi başlıklar ele alınmıştır.
***
Farklı dönemlerde ve çeşitli mecralarda kaleme aldığı yazılar ile yaptığı röportajlar, daha sonra Alev Alatlı ile Türkiye ve Dünya (2002), Şimdi Değilse, Ne Zaman? (2003), Hayır Diyebilmeli İnsan! (2005), Hatırla! Geçmişin Geleceğindir (2007) ve Yorumsuz (2008) başlıkları altında bir araya getirilmiştir.
Alev Alatlı’nın eğitime dair gözlem ve tespitlerinin bir proje kapsamında derlendiği Eğitim Paradigmasına Yeni Bir Bakış (Eğitim Sistemimizde Zihniyet Sorunu ve Bir Teklif) adlı eser, 2024 yılında yayımlanmıştır.
Dil öğretimi alanında etkili bir yere sahip olan Bizim English dergisi, Türk öğrencilerinin yabancı dil öğreniminde karşılaştığı güçlükleri aşmaya yönelik bir yaklaşım benimseyerek yayımlanmıştır. Şubat 1982-Temmuz 1984 arasında toplam 30 sayı çıkan dergi, dönemin dil öğretimi çalışmalarında dikkate değer bir örnek niteliği taşır.
Dergi, ilk sayısından sonra kısa sürede Alatlı’nın eğitim ve dil anlayışını yansıtan bir mecra hâline gelmiştir. Alatlı, bu yayın süreciyle kültürel farkındalığı geliştirmeyi, eleştirel düşünme becerilerini güçlendirmeyi ve Türkiye’nin sosyopolitik bağlamını dikkate alan bir perspektifle yabancı dil öğretimine yönelik yaklaşımı köklü biçimde dönüştürmeyi hedeflemiştir.
Alev Alatlı’nın aldığı ödüller kronolojik olarak şöyledir:
1986: Filistin davasının tanıtımına yaptığı katkılar nedeniyle Tunus’ta sürgünde bulunan Yasser Arafat tarafından “Özgürlük Madalyası” ile onurlandırıldı.
1987: İşkenceci romanıyla Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü’nü aldı.
2006: “Gogol’un İzinde” serisinin ilk iki kitabı olan Aydınlanma Değil, Merhamet! ve Dünya Nöbeti Rusçaya çevrildi; seri, Mikhail A. Sholokhov 100. Yıl Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.
2012: Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Senatosu tarafından fahri doktora ünvanı verildi.
2014: Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ile taltif edildi.
2017: Süleyman Demirel Üniversitesi tarafından fahri doktora ünvanına değer bulundu.
2024: T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının düzenlediği Türkiye ile Güçlenen, Türkiye’ye Güç Veren Kadınlar Programı kapsamında kendisine “Vefa Ödülü” verildi; ödülü Kapadokya Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Funda F. Aktan teslim aldı.
2024: MÜSİAD tarafından “Farkındalık Ödülü”ne değer görüldü; ödül, Alev Alatlı adına Funda F. Aktan’a takdim edildi.
Büyük düşünce insanı, Kapadokya Üniversitesinin kurucusu ve Mütevelli Heyet Başkanı muhterem Alev Alatlı Hocamız 2 Şubat 2024 tarihinde ebediyete irtihal etmiş ve Eyüp Sultan Camisi'nde kılınan cenaze namazının ardından, Mihrişah Valide Sultan Haziresi ‘ne defnedilmiştir.
© Copyright 2024