1990’ların başlarında saçaklılık (fuzziness) Uzak Doğu’nun teknolojik ve kültürel amblemi olarak ortaya çıktı. Japonya, yüksek-teknoloji tüketim ürünleri imalatında saçaklı ihtilalin bayraktarı oldu. Japon mühendisleri bilgisayarlardan, elektrikli süpürgelere kadar yüzlerce alet edavatın ve sistemlerin makina zekâ quotient (IQ) arttırmak için saçaklı mantığı kullandılar. Japon hükümeti iki büyük araştırma laboratuarı kurdu. Her yıl birisi saçaklılık üzerine konferanslar tertip ediyorlar. İnsanlar metrolarda saçaklı mantığın ne menem bir şey olduğunu anlatan popüler bilim kitapları okuyorlar. Japon televizyonu saçaklı mühendislik belgesellerini en iyi saatte (prime-time) yayınlıyor. Japon parlamentosunda siyasiler saçaklı mantığın anlamını tartışıyorlar. Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı, MİTİ, saçaklı ürünlerin 1990’da bir buçuk, 1991’de iki milyar dolar getirdiğini hesaplıyor. Küresel bilgisayar pazarı yaklaşık 200 milyar lira. Saçaklı Japonlar daha şimdiden bu pazarın yüzde birine hakimler. Ve yarış daha yeni sayılır.
İş hayatında ve teknolojide iki dünya lideri, Birleşik Amerika Devletleri ve Japonya. İş para demek, teknoloji ise matematik. Her iki ülkenin kültürleri de diğer başka ülkelerden türetilmiş. Kadim Yunan, ABD ve Avrupa için neyse, Çin ve Hindistan da Japonya için o. Bu iki kültür, Aristo ve Buda’nın kişiliklerinde cismanileşiyor. Hindistan doğumlu Buda, Çin’e hiç gitmemiş ama söylemi gitmiş. Çin Taoizminin, yani tarikinin -tao, tarik demek- süzgecinden geçtikten sonra Japon düşüncesini, kültürünü, tarihini ve iş pratiğini belirleyen Zen Budizm olarak ortaya çıkmış.
Çağdaş Batı kafasını şekillendiren, parametrelerini, doğru-yanlış listelerini tanzim eden Aristo’nun mantığı ve bilimsel eğilimleri. Aristo’yu izleyen her bir kuşak, O’nun tarafından belirlenen akıl ve kainat modeline katkılarda bulunagelmiş. Ancak, Sir Isaac Newton’un beyaz ışığın renkli ışıkların karışımı olduğuna dair teorisiyle birlikte, bilim, Aristo’nun kainat görüşünün peşinden gitmekten vazgeçmiş. Beyaz ışığı prizma marifetiyle renkli ışıklarına ayırma işini Aristo da yapmıştı. Ama ışık ayrışmasına neden olanın metafizik “dönüşümler” olduğu iddiasındaydı. Newton’dan farklı olarak dalgauzunluğu filtresi gibi bir fiziki mekanizmanın varlığına işaret etmedi.
Bilim, Aristo’nun kainata dair düşüncelerinden vazgeçmiş ama akla dair iddialarını uzun boylu eleştirmemiş. Büyük ölçüde bugün hala mantıkta ve çıkarsamada felsefi açıdan neyin doğru olduğunu söyleyen Aristo. Ne ki, artık saçaklılar şunu soruyorlar: Aristo’nun yanlışlık yaptığına, söylediklerinin o günlerin popüler kültürünü yansıtan bir kapris olduğuna karar verirsek ne olacak? Ya siyah-beyaz mantığın kabulü apaçık bir mantık zorunluluğu değil de, o günlere özgü bir zevk, bir kapris ya da kültürel şartlanma ürünüyse ne yaparız?
Aristo felsefesini fizik teorilerimizde reddediyorsak, akıl yürütürken ya da bilgisayarlarımızı tasarlarken neden kullanmak zorundayız?
Aristo’nun koyduğu sınırlarının dışındakiler neler? Çokdeğişkenli (multivalued) ya da “fuzzy” mantıktan ne haber?
Doğu ülkelerinin yüksek teknolojisine sızan saçaklılığı nasıl açıklayacağız? Saçaklı mantığın yeri neresi? Doğulu inanç sistemlerinin neresine oturuyor? Adamlar bugünlerde bunlarla uğraşıyorlar.