Mantığın Bir “Doğulu” Bir de “Batılı” Olanı!

“Mantık” denilen şeyin bir “Batılısı “bir de “Doğulu”su olduğunu öğrenseniz, dahası, Batı mantığında ısrar eden bilim adamlarının yanlış yaptıklarını öğrenseniz siz ne yapardınız, bilemiyorum. Ben bayıldım! Bayıldım, çünkü bir şey “ya doğrudur ya da doğru değildir,” “ya siyahtır ya da siyah değildir” şeklindeki Aristo mantığı oldum olası zorlama gelmiştir bana.

Doğru-yanlış, siyah-beyaz türünden kesinlik iddialarından nefret ederim. Dediğim dedik pozitivistlerden hazetmem. Gönlüm hem davalıya hem davacıya hem de her ikisinin de haklı olamayacağını söyleyen mahkeme katibine hak veren Nasrettin Hoca’dan yanadır. Hayatın böyle bir şey olduğunu düşünürüm çünkü. Ne pür beyaz vardır, ne de pür siyah. Ne tam doğru ne de tam yanlış. Kimse bütünüyle haklı ya da haksız değildir. Haklılık haksızlık, doğruluk yanlışlık, siyah beyaz derece meseleleridir. Dünyaya dair hiçbir veri yoktur ki, kesin olsun. Einstein’ın dediği gibi, “Matematik kanunları gerçeği yansıttıklları sürece kesin değildirler. Kesin olduklarında gerçeği yansıtmazlar.”

Buna karşın Aristo mantığı alışageldik bilimsel düşüncenin temelidir. Matematik, ya-ya da esası üzerine kurulmuştur. Fizikçiler matematiksiz yapamazlar. Bilgisayarlar 0-1 ikili sisteminde çalışır. Hal böyle olunca, bilim dünyasında söz sahibi olmak için sahici dünyanın “gri “olduğunu bile bile bu oyun sürdürülür. En azından yakın zamanlara kadar bu böyleydi. Sonra, “saçaklılar “ geldi, oyun bitti. Saçaklılar, “fuzzy”ciler.

“Fuzzy”nin kelime anlamı saçaklı, dağınık, müphem, puslu. Fuzzy’ciler, Aristo’nun siyah beyaz mantığının karşısına Buda’nın hem siyah hem de beyaz mantığını koyanlar. Ya doğru ya yanlış değil, hem doğru hem yanlış. Ya 0 ya 1 değil, hem 0 hem de 1. Gerçek, uç noktaların arasında bir yerde. Sahici dünya siyah-beyaz değil kırçıl. Sahici dünyanın mantığı da kırçıl.

“Güle güle Aristo! Hoşgeldin Buda!” Hoşgeldin Buda, hoşgeldin tasavvuf, hoşgeldin İslâm’ın Mutezile mezhebi: İki konum arasında bir konum, “el-Menziletu beyne’l-menzileteyn.”

Buda, Aristo’dan iki asır önce yaşadı. Düşünce sistemi çelişkiler üzerine kuruludur. Güller hem kırmızıdır, hem de değildir. Gökyüzü hem mavidir, hem de değildir. Hem-hem de tarzı düşünce biçimi Lao Tzu’dan, çağdaş Zen’e kadar Uzak Doğu inanç sistemlerinin aslı, esası. “Fuzzy” mantığın aslı esası. İkili sisteme, “bivalence”sa karşı çoklu sistem, “multivalence.” Gerçek, bütünüyle doğru ile bütünüyle yanlış , 0 ile 1, arasında bir yerde.

“Fuzzy” bilim dünyasını altüst etti. Bertrand Russell, sonra 1937 de kuantum fizikçisi Max Black, daha sonra Werner Heisenberg, Lotfi Zadeh, Bart Kosko asırlar boyunca “Doğu mistisizmi”dir diye aşağılanan düşünce biçimini “fuzzy” sistemler olarak mikroprosessorlara yerleştirdiler.

Ne ki, bilimi bilim kılan pratikteki işlerliğidir. Ne zaman ki, Hitachi, Matsushita (Panasonic), Mitsubishi gibi dev sanayi kuruluşları ile Japonya, Samsung’la Güney Kore , derken Tayvan, Singapur, Malezya, Pasifik Kaplanları, fuzzy mühendislik ürünü “akıllı makinalar” üretimine geçtiler, Batılı bilim adamlarının ayakları suya erdi. Bugün /2001/ Çin’de onbinden fazla fuzzy öğrencisi var. Hindistan’da dünya çapında yedi kırçılcı bilim adamı. Sadece Japonya’da 1991 itibariyle kırçıl müdendisliği ürünü makinalar, 2,5 milyar dolardan daha fazla para getirdi.

Doğrusu, kandırılmış hissettim kendimi! Sen bir ömür boyu Aristo’nun peşinde koş, bir de arkanı dön bak, adamlar Hoca Nasrettin mantığıyla akıllı bilgisayarlar üretsinler!

“Schrödinger’in Kedisi”ni yazma nedenlerimden biri de bu – adamların ardına kalmamak!