Amerika Birleşik Devletlerinde sayıları iki bin beş yüz kadar olduğu söylenen kültlerden bir tanesi de ‘İslâm’ın Müslüman Kültü.’
İslâm’ın Müslüman Kültü’nün başkanı, “Martin Luther King’den daha iyi bir konuşmacı, Norman Mailer’dan daha iyi bir yazar, Henry Kissinger’den daha iyi bir diplomat, Muhammed Ali’den daha yakışıklı bir erkek” olarak ün yapmış olan Louis Farrakhan; kültün kurucusu, Wallace D. Fard Muhammed.Yıl 1930, Fard, “mavi gözlü şeytanların geçici egemenliği altındaki dünyada kara adamın imkânlarının neler olduğu” hususunda “Karaderililer Milletini” uyandırmak üzere Allah tarafından gönderilmiş olduğu iddiasıyla ortaya çıkıyor, Amerika’nın Afrika kökenli kültürünün “beyazderili iblisler”in kültüründen çok farklı ve emsalsiz olduğunu vaaz etmeye başlıyor. Dört yıl kadar sonra ortadan kayboluyor, kendisinden bir daha haber alınamıyor. Fard’ın baş havarisi ve sonradan yerine geçen asistanı, Elijah Muhammed, başkanın “Allah’a döndüğü”nü açıklıyor.
Elijah Muhammed, kültün adını ‘İslâm Milleti’ olarak değiştiriyor ve “Yeni Mekke” dedikleri, Chicago şehrine taşıyor. Fard’ın söyleminii sürdürüyor: İlk insanlar Afrikalı siyahlar. Beyaz adam, kötü bir bilim adamının “yapay mütasyon’u sonucu ortaya çıkan iblis.”
Aynı yıllarda, sesinin efsanevi Harry Belafonte’ninkinden daha güzel olduğu söylenen Louis Eugene Wolcott ünleniyor. “Kalipso Gene” diye de tanınan bu şarkıcı ve şarkı yazarının çocukluğunun çoğunlukla Yahudilerin oturduğu bir mahallede geçmiş olduğu anlaşılıyor. Wolcott, ırk ayırımcılığından nasibini almış bir adam olarak beyazlardan ve Yahudilerden nefret etmektedir. 1955’de, Elijah Muhammed’in başkanlık ettiği bir toplantıda, “yeniden doğuyor,” adını önce Louis X’e, sonra da Louis Farrakhan’a çeviriyor. ‘X’ malûm, köle ticareti sürecinde Afrikalı atalarının kaybolmuş olması anlamına geliyor.
Farrakhan, Malcom X’le işbirliği yapıyor, Kült’ün basın sözcülüğünü ve Harlem Camisi’nin imamlığını üstleniyor. Vaazlarında Afrikalı Amerikalıların bağımsız bir devlet kurmaları gereğini işliyor. 1977’de Elijah Muhammed’in ölümünden sonra kendi kültünü kuruyor: ‘Farrakhan Cult.’
Hasımları, Farrakhan’ı ırkçılık ve nefret bezirgânlığı ile suçluyorlar. Son zamanlarda yaptığı bir konuşmada, “Beyaz adamlardan bazıları hayatta kalacaklar ama Allah onların bizimle birlikte yaşamalarını istemiyor,” diyor, “Allah, köle tacirlerinin çocuklarına karışmamızı istemiyor.” Farrakhan Kültünün üyeleri arasında sokak çetelerine mensup gençler, cezaevi mahkûmları, orta sınıf üniversite mezunları var.
Farrakhan’cılarla birlikte çalışan bir diğer kült, Lyndon LaRouche kültü, çoğunlukla beyaz, orta sınıf Amerikalıların rağbet ettiği bir kült. Farrakhan’cılar ve LaRouche’cılar, Yahudileri ve Yahudi kuruluşlarını, en başta da Anti-Defamation League/”İftira Karşıtı Birlik’’i hedef alıyor.
İftira Karşıtı Birlik, ırkçılığa karşı örgütlendiğini iddia eden bir düzine kuruluştan oluşuyor. Ünlü “ırkçılar”ı izliyor, haklarında bilgi topluyor. “Nikzor Projesi,” diye bilinen bir de veri bankaları var. Birlik’in sözcülüğünü, neo-Nazi karşıtı ‘eXpo’ isimli bir dergi yapıyor. Birlik’i oluşturanların arasında, “ırk, din, milliyet, cinsiyet veya cinsel tercih temelinde şiddet, iftira, ayrılıkçılık, yalan haber yayan” grupları afişe eden “Nefret Rehberi,” Ku Klux Klan’ı izleyen “Dünya Irkları Irkçılığa Karşı” örgütü, “SOS Irkçılık Federasyonu,” “Nefrete Karşı Birlik,” “Wellingborough Irk Eşitliği Konseyi,” “Anti-Faşist Forum” ve diğerleri var.
Farrakhan’cılar bu örgütleri, AIDS, uyuşturucu ve şiddeti yaymakla suçluyor, İmam Farrakhan’a suikast düzenlemekle itham ediyorlar. Onlar da onları “komplo ve nefret teorileri” üretmekle suçluyorlar, neo-Marksist bağlantıları olduğunu, sokak çeteleri kurdurduklarını söylüyor.
Bir diğer gelişme de “Yeni Putperestler” denilen örgütlenmeler. Bu kültlerin ortak noktaları, yeryüzünden hemen tamamen silinmiş bazı dinsel inançları kadim dokümanlardan ortaya çıkarıp yeniden düzenliyor olmaları. Tanrı ve Tanrıça şeklindeki iki-tanrılı ya da çok-tanrılı inanç sistemlerine geri dönüyor, bireysel tapınmayı, ya da çevre, dergâh, manastır, ocak ya da zaviye olarak bilinen küçük gruplar halinde toplantılar yapmayı tercih ediyorlar.
Gün ile tünün eşitlendiği ekinoksta ve günün en uzun ve en kısa olduğu 21 Haziran ve 21 Aralık solistislerinde ayinler, açık hava ritüelleri düzenliyorlar. Kendilerini Şeytancılık/Satanism ile suçlayan dindar Hıristiyanların gadrine uğramamak için gizli kalmaya çalışıyorlar. Çevre ve ekolojiye duyarlılık gösteriyorlar. En büyük iki putperest grup, asri büyücüler diye bilinen “Wicca” ve “Druidry” kültleri. Bunlardan başka, Şamanlar, “Maneviyatçılık Tanrıçası,” “Kutsal Ekoloji” ve çok sayıda “Büyülü” gruplar var.
Putperestlik, “doğaya ibadet”in üstüne yapılanıyor. Çağdaş Putperestlik ya da Neo-Paganism, Yirmibirinci Yüzyıl bilgilerini, kadim yerli kültürlerin bilgileri ile bütünleştirmeye çalışıyor. Paganlar, hiçbir inanç sisteminin doğru olmadığına inanıyor, bireyin kendisi için doğru olduğunu hissettiği yolu seçmeye hakkı olması gerektiğini savunuyorlar. Genellikle ademi merkeziyetçi, hiyerarşisiz topluluklar, katı dogmatik kurallardan uzak duruyorlar.
Avrupa putperest geleneklerini sürdüren en büyük kültlerden birisi kuzeyli “Odinist”ler. Hıristiyanlık aleyhine yayınladıkları “Odin Kardeşliğinin 601.Yılı Bildirisi”nde şöyle diyorlar:
“Kanlı Haç, Batı Medeniyetini fethetti. Tanrılar halkedildiler, ikonları parçalandı, tarih değişti. Çöl bedevileri ‘seçilmiş’ halklar; develerin gezindikleri ot bitmeyen topraklar ‘kutsal,’ barbarların kaba yazıları ‘ilâhi emirler;’ kötü-huylu bir çöl ilâhı, Evren’in Allah’ı oldu. Dahası var! Kalas üzerinde onursuz bir ölümle ölen başarısız bir asi, bir peygamber, milyonların kutsal kurtarıcısı; on’lu yaşlarında gizemli koşullar altında gebe kalmış basit bir köylü kızı, bir kutsal ana… bir mukaddes bakire; ve zor durumdaki efendisini destekleyemeyecek kadar korkak, cahil bir balıkçı Cennet’in Kapılarını kollayan hatadan münezzeh aziz oldu. Galilean (Hazreti İsa) fethetti, ama bağımsızlık başladı...’”
Bir de federasyonları var: “Pagan Federasyonu”. Federasyona göre, yeni İskandinav putperestliğinin temel ilkeleri doğa ile sevgi ve akrabalık bağı geliştirmek, doğaya saldırmak ve egemen olmak yerine, bir yaşam gücü olarak bakmak, her an yenilenen ölüm-doğum silsilesine saygı duymak. Putperest ahlâkı: “İçinden geleni yap ama kimseyi incitme.” Her birey, kendi fıtratını keşfetmek ve doğa ile ahenk içinde tekâmül ettirmek yükümlü.
Yeni Putperestlerin şimdilerdeki en büyük sorunlarından birisi, Amerikan FBI tarafından “muhtemel iç teröristler” listesine alınmış olmaları. FBI, İsa’nın “Üçüncü Milenyumu”nun başında (yani 2000li yılların başında) başında yürürlüğe koyduğu “Megiddo Projesi” ile “Asatru İttifakı”nı takibat altına almış durumda.
“Asatru,” Kuzey Avrupa halklarının kadim dinleri. Asatru İttifakı, yerli kültürlerini ve dinlerini yaşatmaya çalışanların önlerindeki engelleri kaldırmaya çalışan teşkilat olarak ortaya çıkıyor.
Bir diğer yaygın kült, “İnsanlığın Evrensel Kardeşliği Cemiyeti”ni kuran “Teosofist”lerin kültü. Açıklanan amaçları: ırk, din, cinsiyet, renk, sınıf gözetmeksizin insanlığın evrensel kardeşliğinin çekirdeğini oluşturmak; kadim ve çağdaş dinleri, felsefeleri ve bilimleri araştırmak; tabiatın açıklanmamış güçleri ile insanın saklı psişik güçlerini incelemek. Kurucularının İsa’dan önce Dördüncü Yüzyılda, Helen/Mısır Hanedanı Ptolemiler döneminde yaşamış olan Rahip Pot-Amun, yani “Hikmet Tanrısı” olduğunu söylüyorlar. Teosofistler, “tüm milletleri, halkları ve dinleri, ‘Bilinmeyen, Adı Konulmamış, Ebedi bir Yüce Güç’ tarafından değişmez yasalarla yönetiliyor olduğu” inancı etrafında birleştirmek istiyor. Bu çerçevede, Budistik, Vedantik, Zaro-astrian… tüm kadim dinler inceleniyor,“bu öğretilerden süzülen namelerle evrensel bir melodi” oluşturulmaya çalışılıyor.
“Allah’ı ve mevcudatı peygamber aracılığı ile değil, kendi gönüllerinden yola çıkarak” açıkladıklarını söyleyen Teosofistler, gelmiş geçmiş tüm büyük düşünürlerin, örneğin, Thomas More, Solon, Yedinci Dalay Lama, Basralı Rabia Hanım, Nostradamus, Lao Tzu, Kordovalı İbni Masarra, Efesli Heraklit, Epikür, Cicero, Assos’lu Cleantes, Ba’al Shem Tov, Farabi ve Mevlâna Celalettin Rumi’nin kendilerinden olduklarını iddia ediyorlar. Özellikle de Batı Avrupa’nın sanayileşmiş ülkelerinde ve ABD’de yaygın ve yayılan 1kültleri inceleyen sosyolog ve sosyal psikologlara göre, kült oluşumun temelinde halklarının dünyanın “ekolojik, manevi ve maddesel gidişatından duyulan memnuniyetsizlik” yatmaktadır. Örgütlü ve kitaplı dinlerin “dünyevi meselelere çözüm getirmekte yetersiz kalmaları”nın getirdiği düşkırıklığı, “insanın içini boş bıraktığı düşünülen materializm” yeni arayışları hızlandırıyor, diyorlar.