Devletin “yükünü hafiflettikleri” gerekçesiyle kurulan özel kız okullarının natamam listesi aşağıdaki gibi. Bu okulların “Yeni Kadın” hareketinin gelişimindeki katkıları yadsınabilir gibi değildir. Öte yandan, ülkemizde yabancı okullara ilişkin bakış açılarının farklı olduğu malûmdur.
FRANSIZ 1583 | AMERİKAN 1862 | İTALYAN 1870 Abdülaziz | İNGİLİZ 1858 1. Abdülmecit | AVUSTURYA 1882 |
Notre Drame de Lourd Notre Dame De Sion Fransız Kız Lisesi Saint Benoit Fransız Kız Orta Okulu Saint Michel Fransız lisesi Saint Georges Saint Pierre Saint Pulcherie Saint Esprit İmmacule Conception | İzmir Amerikan Kız Koleji (Göztepe) İstanbul Amerikan Bristol Hastanesi Ebe ve Hemşire Okulu (Nişantaşı) İstanbul Amerikan Kız Koleji (Arnavutköy) Amerikan Kız Lisesi (Üsküdar) | İtalyan Kız Ortaokulu (Ağahamamı) İtalyan Okulu (R. Scuole Femminiledi Büyükdere) Sacre Cour İtalyan Kız Okulu (Yeşilköy) San – Pietro İtalyan Kız Okulu (Galata) İtalyan Kız Okulu (Kadıköy) San – Pietro Okulu (Kadıköy) | English High School for Girls İngiliz Kız Ortaokulu (Beyoğlu) | Sank-Georg Avusturya Kız Lisesi |
Taraflardan biri, örneğini www.wowTurkey.com sitesinde “Türkiye’deki köklü okullar” başlığı altında Robert Koleji yazan Mustafa Can Karakuş’un okulu takdim ederken, kurucularının misyonerlik faaliyetlerini örtmeye özen göstermeye azami dikkat sarfettiği görülür. Şöyle: “Robert Kolej 1863 yılında Bebek’te Amerika Birleşik Devletleri dışındaki en eski Amerikan okulu olarak kurulmuştur.Okul, zengin bir Amerikalı olan Christopher Robert ve İstanbul’da zaten bir fırın, bir çamaşırhane ve bir de okul işleten Cyrus Hamlin tarafından kurulmuştur. Kuruluşundan ancak altı yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu tarafından verilen bir izinle Rumeli Hisarı sırtlarında verimli bir kampüs kurulabilmiştir. Hamlin’in anısına ilk yapılan bina Hamlin Hall olarak adlandırılmıştır. Robert Kolej, Hamlin’in ölümünden sonra George Washburn (1877-1903) ve Caleb Gates (1903-1932) tarafından başarıyla yönetilmiştir.” Bu arada, “kuruluşundan ancak altı yıl sonra Osmanlı İmparatorluğu tarafından verilen bir izinle” ifadesinde saklı suçlama dikkat çekmektedir. Karakuş’un, “1863’de kurulduğu günden itibaren, Robert Lisesi Türkiye’de eğitimde mükemmelliği hedeflemiştir. Günümüzde Robert Lisesi, Türkiye’de ve uluslararası düzeyde, farklı alanlarda sosyal ve kültürel roller üstlenen vatandaşlar ve liderler olarak işlev yapacak, azimli, beceri ve kavrayış sahibi gençler mezun etmeyi amaçlamaktadir” şeklindeki ifadesi de, Sedat Ergenç gibi muhalifler tarafından (aşağıda) Türkiye’nin nasıl bir değişime tabi tutulmak istendiğinin ikrarı olarak görülecektir. Nitekim, “Mezunları arasında birçok başarılı siyasetçi, sanatçı ve iş adamları vardır. Robert Kolej, 8 yıllık mecburi eğitime geçilmesinin ardından sadece lise seviyesinde eğitim vermeye başlamıştır. Günümüzde mezunlarının %30 – %40 yurtdışındaki üniversitelerde eğitimlerine devam etmektedirler. Okulun popülerliğini korumasındaki en önemli neden kolej sınavlarında en yüksek puan alan öğrencilerin Robert Kolej’i tercih etmesidir” şeklinde sürdüren yazarın eklediği ünlü mezunlar listesi de Ergenç’in iddialarına delil olarak kabul edilebilecektir.
Orhan Pamuk Vural Akışık Yücel Eğecioğlu Hasan Subaşı Halis Komili Halit Refiğ Bülent Ecevit Elif Sözen Lale Müldür Vartan İhmalyan Etyen Mahçupyan Can Paker Engin Cezzar Nihat Gökyiğit Evin İlyasoğlu İbrahim Betil Erje Ayden Mim Kemal Öke Halil Berktay Suna Kıraç Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) Mihri Belli Ahmet Vefik Alp Ayşe Şasa Mehmet Emin Karamehmet Çiğdem Onat Tunç Yalman Elçin Yahşi Ömer Karacan Kaan Kural Genco Erkal Perihan Mağden Varlık Berköz Cem Akaş Lale Müldür Yeşim Ustaoğlu Melih Kibar Yıldırım Türker Tolga Örnek | Zafer Başak Gülçin Telci Gaffar Yakın Tansu Çiller Osman Kavala Cem Boyner Talat Sait Halman Refik Erduran İsmail Cem Yusuf Mardin Murat Rauf Sertel Abidin Dino Agop Dilaçar Ahmet Çavuşoğlu Ömer Kavur Özdemir Nutku Ali Pasiner Özer Çiller Ömer Madra Ülkü Tamer Şahin Alpay Ömer Dinçkök Ömer Koç Mihri İffet Pektaş Refik Fersan Neşe Erberk Can Göknil Onur Mete Bora Tekay Haluk Özenç Ayşe Kulin Gülay Barbarosoğlu Gündüz Vassaf Uğur Ziyal Daryal Batıbay Mustafa Altay Sönmez Özer Kabaş Aptullah Kuran Kamil Ocak Şenez Erzik Ahmet Güvener | Cem Karaca Celal Şengör Rahşan Ecevit Can Kozanoğlu Serdar Bilgili Hagop Mıntzuri Demirciyan İzzettin Önder Cüneyt Sermet İbrahim Kavrakoğlu Suat Erler Özdemir Nutku Erol Çevikçe Ekrem Ekinci Alp Yalman Nuri Çolakoğlu Tomur Atagök Cüneyt Ülsever Osman Erkan Tomris Uyar Zeki Alasya Özer Uçuran Haldun Dormen Kerem Kurdoğlu Engin Cezzar Nevra Serezli Nedim Saban Yiğit Şardan Nejat Eczacıbaşı İbrahim Bodur Feyyaz Berker Muharrem Kayhan Nebile Direkçigil Murat Seçkin Umut Gökçen Burhan Karaçam Hüsnü Özyeğin Vural Akışık Rona Yırcalı İbrahim Betil Rüştü Saracoğlu |
181890 yılında Robert Koleji mezunları arasında Tevfik Paşanın kızı Gülistan ve Halide Edip (Adıvar) vardır. (BKZ. “Türkiye’deki köklü okullar”)
Sedat Ergenç, Avrupa Toplulukları Araştırma Kulübü ( www.avrupa.org.tr ) yazarlarından; “Yabancı Okul Oyunu Ve Misyonerlik” başlıklı yazısında hareketi şöyle değerlendiriyor:
“…Çok köklü bir geçmişe sahip ülkemizde feodalizmden kapitalizme ve liberalizme geçişte batı toplumlarında görülen sınıfsal oluşumlar, üretim araçlarının mülkiyet hareketleri ve sermaye birikimi aynı ölçülerde oluşmamış, devlet örgütlenme modelleri aynı zaman ve aynı şekilde gerçekleşmemiştir. Ancak özellikle son 200 yılda ülkenin siyasetine, sosyal yaşantısına, ekonomisine, devlet bürokrasine yön veren –belki aristokratlar/elitler olarak adlandırılabilecek- gurupların, cemiyetlerin ve ailelerin var olduğu da kamuoyunun malumudur.
Bunlar Türkiye’nin söz sahipleridir. Bu söz sahibi kişi ve guruplar değişik bir perspektif içerisinde incelendiğinde eğitimin ne denli önemli bir araç olduğu, eğitimden yararlanan kişi, aile ve gurupların zaman içerisinde emsallerinden-rakip ve benzerlerinden çok daha söz sahibi oldukları görülecektir. Bunun daha iyi anlaşılabilmesi için genelde eğitim tarihinin yanı sıra, özelde yabancı mektepler ve tarihinin incelenmesi gerekmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde çok kültürlü, çok dinli sosyal yaşamı yönlendiren çok hukuklu devlet sistemi, içinde bulunduğu duruma uygun uygulamalar geliştirmiştir. Dini inanca dayalı “millet” anlayışı tüm dünyada terk edildiğinde ve üniter devlet anlayışı hakimiyetini ilan ettiğinde Osmanlı İmparatorluğu ne yapacağını bilmez haldedir. Osmanlı ne tamamen dine dayalı bir teokrasi yönetimi kurabilmiş, ne de o çağın gereklerine uygun bir devlet sistemi oluşturabilmiştir.
Bu karmaşa içinde Fransa, İngiltere, İtalya ve Almanya’nın yanı sıra Dünya hegemonyasına karar vermiş genç bir ülke (ABD), bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyada 100-200 yıl sonra ürün verecek bir oluşumun nüvesini 1800’lü yıllarda oluşturmaya başlamıştır. …1820-1920 yılları arasında tüm Dünyada olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde misyonerlik faaliyetleri çok hızlı bir şekilde gelişmiştir. Misyonerlik faaliyetlerinin bu denli başarılı olmasında Islahat Fermanı ve kapitülason anlaşmalarıyla yabancılara verilen ayrıcalıklar ile Devletin iyi yönetilmemesi, yöneticilerin konuya ilgi göstermemesi etkili olmuştur. Başlangıçta Anadolu’da Müslüman ve Ortodoks Hıristiyanlar (Rumlar ve Ortodoks Türkler) arasında yeterince taraftar bulamayan misyonerler, daha sonra Ermenilere odaklanmış ve bu çalışmalarında başarılı olmuşlardır. Açtıkları okullardan mezun olanların ekonomide, siyasette, kültürel alanlarda başarılı olmaları bu okulların toplumsal etkisini artırmıştır. Zamanla Müslüman Türkler de çocuklarını bu okullara göndermişlerdir.
… Osmanlı ülkesine ilk gelenler Cizvit misyonerleridir. Bunlar genellikle Fransa Devleti’nin bölgedeki amaçlarına yönelik hareket etmişlerdir. Siyaseten Fransa’ya, mezhep olarak da koyu bir şekilde Papa’ya bağlıdırlar. Osmanlı Devleti’nde misyonerlik yapma faaliyetinin en önemli nedeni 1536 yılında başlayarak verilmeye devam edilen ayrıcalıklar, kapitülasyonlardır…Cizvitler 1583’te İstanbul’da St.Benoit Fransız okulunu kurdular. Kapitülasyon ayrıcalıklarının sağladığı yararlarla birlikte Cizvitlerin yanı sıra Katolik tarikatlarından/meşreplerinden olan/lar çoğu kendi isimleriyle anılan St.Joseph, St.Michel, St. Louis ve Notre Dame de Sion gibi okullar açmışlardır.
1919 yılından önce Osmanlı Devleti’ndeki sadece Fransız okullarında eğitim gören çocuk/genç sayısı 59.414 ulaşmıştır. Bu okullara ek olarak Fransızların kontrolünde olan çok sayıda sağlık ve sosyal hizmet kuruluşu da bulunmaktadır:
Fransız Katolik Misyoner Kuruluşları-1919
Cizvitleri Amerikalı ve İngilizlerden ayıran en önemli husus bölge halkından ziyade açıkça Fransa’ya hizmet etmeleridir. Anglo-saksonlar (ABD, İngiltere) bölge halkına onların diliyle kültürüyle hitap ederken, Cizvitler daha iyi sömürgeler kurabilmesi için Fransa’yı ön plana çıkarmışlardır. Eğitim verilen çocukları birer Fransız çocuğu gibi yetiştirmişlerdir.
Osmanlı Devletine gelen ilk Protestan misyoner, 1815 yılında Mısır’a ayak basan İngiliz Church of Missionary Society’e bağlı bir papazdı. Onu 1820 yılının ocak ayında İzmir’e gelen Pliny Fisk ve Levi Parsons adı Amerikalı misyonerler izlemişlerdir. Bu iki misyoner Anadolu en kapsamlı faaliyeti gösteren Amerikan Yabancı Misyonlar Kurumu (Amerikan Yardım Cemiyeti) American Board of Commissioners for Forein Missions (ABCFM) adlı Amerikan misyoner örgütünün elemanlarıdır. Bu örgüt ABD’deki Protestan misyoner örgütlerinin içindeki en kıdemlisi ve en büyüklerinden biridir. ABCFM Kalvinci geleneği temsil eden, 16. yüzyıl sonları ile 17.yy’da İngiltere ve Amerikan’nın doğusunda filizlenen Puritan akımın belli başlı üç temsilcisinden birisi olan Congregationist’lece 1810’da Boston’da kurulmuştur.
ABCFM 1868 yılında ABD’deki 16 Protestan misyoner örgütünden yalnızca birisidir ama bu 16 örgütün yaptığı harcamaların %30’unu tek başına yapmakta ve istihdam edilen misyonerlerin yine %30’unu bünyesinde barındırmaktadır. 1886 yılında dünya üzerinde 80’in üzerinde misyoner örgütü vardır ve bunların 32’si ABD, 24’ü İngiltere, 25’i Avrupa kıtası kökenlidir. 1896 yılına gelindiğinde ise dünyadaki misyoner örgütlerinin sayısı 150’leri bulmakta, buralarda toplan 11.574 misyoner faaliyet göstermektedir.
Protestan misyoner örgütlerinin dünyayı aralarında paylaşmalarında Osmanlı Devleti esas itibariyle ABD’nin payına düşmüştür. ABCFM Osmanlı Devletindeki faaliyetlerine 1870 yılına kadar tek başına, o yıldan sonra ise Board of Foreign Missions of the Presbyterian (BFMPC) birlikte çalışmıştır. Bu arada başka bazı yan ve yardımcı kuruluşlar devreye girmiştir.
…Yabancı mekteplerin nüvesi olarak; 1831’de İstanbul, 1834’de İzmir, 1835’de Trabzon, 1848’de Bursa, 1852’de Sıvas ve Merzifon, 1854’de Kayseri misyoner istasyonları kurulmuştur…Okullar açılmasından yaklaşık 50 yıl sonra yerel yöneticilere devredilmesi planlanmıştır. Her ne kadar gelen ilk misyonerler Hıristiyanlığın kutsal kitabını tanıtmak için okullar açtılarsa da bu zamanla yerini laik okullara ve kolejlere bırakmıştır. Zaman içinde yabancı okulların sayısı ülkedeki okulların 1/3 üne tekabül etmiştir. ABCFM’nin yanısıra özellikle kız okullarını WBM ve WBMI gibi kadın misyoner okulları da desteklemiştir.
ABCFM Başkanı Dr.James L.Barton tarafından Ocak 1919’da Barış Konferansı’na sunulan rapora göre Türkiye’deki yabancı misyonerlerin durumu şöyledir: Misak-ı Milli (bugünkü) sınırlar içinde, sadece Amerikalı, İngiliz ve Alman olmak üzere toplam 66.352 misyoner (Rus, Fransız ve diğerleri hariç)
– 19 çocuk yuvası,
– 354 ilkokul,
– 39 ortaokul,
– 11 kolej (lise-üniversite),
– 15 hastane ve
– 18 dispanser
gibi eğitim, sosyal hizmet ve sağlık kurumlarında (ticari veya diplomatik merkezler dışında) 100 yıla yakın bir süre Türk milletinin değerleri ve inançlarının değiştirilmesi için faaliyette bulunmuşlardır.
Kurum | Fransız | Alman-Amerikan |
Hastane | 7 | 15 |
Dispanser | 9 | 18 |
Eczane | 6 | Bilinmiyor |
Sağlık Ocağı | 20 | – |
Yetimhane | 10 | 19 |
Muhtelif Seviyede Okul | 66 | 234 |
Amerikan Alman ve Fransız eğitim, sağlık ve sosyal hizmet kuruluşları.
Amerikan okullarının yanı sıra İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Ermeni ve diğer yabancı okullar ele alındığında, Cumhuriyetin kurulmasından hemen önce Osmanlı toprakları üzerinde 29 yetimhane ve yuva, 49 hastane ve dispanser, 489 adet muhtelif seviyede eğitim veren okul bulunduğu görülecektir.
Anadolu’daki Amerikalı misyonerler 1891’e kadar lise ve üniversite ayarında 9 kolej kurup, çalıştırmışlardır. Anadolu’daki Amerikan Kolejlerinin ana taşıyıcıları Ermeniler olmuşlardır.
/Aşağıdaki tablo/ 20 Nisan 1914’te Saint Joseph’te yapılan bir araştırma bu okullara giden çocukların sosyal yapısını göstermektedir.
Meslekle | Sayısı | Meslekler | Sayısı |
Şehzadeler | 8 | Sivil Memurlar | 80 |
Mareşal ve general | 22 | Bankacı ve Komisyoncu | 80 |
Yüksek Şahsiyetler | 90 | Tıp Doktorları | 90 |
Banka Müdürleri | 30 | Avukatlar | 20 |
Mühendisler | 20 | İrad sahipleri | 3.010 |
Saint Joseph Koleji Öğrencilerinin Sosyal Yapısı
SONUÇ /olarak/ dikkate alınması gereken ana tema şudur:
500’ün üzerindeki muhtelif yabancı mektepte okumuş, bu okullardan 100 yıl boyunca mezun olmuş onbinlerce hatta belki yüzbinlerce Müslüman/Türk çocuğu nerededir? Bunlar Amerika, İngiltere, Fransa’ya mı gitmişlerdir?
Bunların torunları, varisleri, vekilleri nerededir? Onlar da bu yabancı ülkelerde mi yaşamaktadırlar? Cevap “HAYIR”dır.
Bu okulları bitiren onbinlerce Türk, Kürt, Arap, Acem, Çerkez gibi değişik milletlere mensup ‘zeki’ Müslüman çocuklarının ekseriyeti ülkemizde kalmıştır. 1800’lü yılların ortalarından itibaren bu ülkenin bürokrasisinde, sanayisinde, ticaretinde, basın-yayın, kültür ve sanat alanlarında, siyasetinde rol almışlardır. Bunların evlatları ve torunları da doğal olarak <sosyo-ekonomik ve kültürel birikimleriyle birlikte daha iyi şartlarda ve daha iyi konumlarda> bu ülkede yaşamlarını sürdürmeye devam etmektedirler.
Geçmişte dini misyonerlik ve Devletimiz aleyhine faaliyetler gizli olarak yürütülmüştür. Talas’ta, Tarsus’ta, Merzifon’da, Harput’ta, Antep’te, İstanbul’da, Anadolu’nun her köşesindeki yabancı mekteplerde tabii ki aleni yıkıcı faaliyet yapılmamıştır. Ancak bu okulları bitiren zevatın önemli bir kısmı Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan kültürü ile yoğrulmuş, etki altında kaldıkları kültüre hizmeti ibaret aşkıyla yerine getirmişlerdir.
Milli birlik ve beraberliğimiz Kürt Teali Cemiyeti ya da İngiliz Muhipleri Cemiyeti gibi STK(!)lar ile yıkmaya çalışılmıştır. Amerikanın mandası altına girme gibi gayri milli ve aşağılayıcı teklifler, bazı çevrelerce kahraman olarak telakki edilen İstanbul Amerikan Mektebi mezunu Halide Edip Adıvar gibi aydınlar tarafından tartışılıp, Atatürk’e teklif etme cüretini gösterecek kadar ileri gitme cesareti göstermiştir.
100 yıldan fazla süren, eğitim gibi yüce bir duygu kullanılarak sürdürülen yıkıcı faaliyet Cumhuriyetle birlikte önlenmiş, bu gayri milli şer güçlerinin/misyonerlerin amacına ulaşması engellenmiş, her türlü gayri milli ve masonik faaliyetler yasaklanmıştır.
Ancak günümüz misyonerleri, ülkemizi sömürge haline getirebilmek için değişik STK.lar vasıtasıyla sevgi, dostluk, barış, özgürlük kardeşlik gibi kulağa hoş gelen kavramları kullanarak, bu sivil(!) faaliyetlerini ülkemizde, şehirlerimizde, sokaklarımızda daha etkin bir şekilde devam ettirmektedirler.
Tehlike bitmemiştir. Üstelik kültürel, siyasi, sosyal ve ekonomik birikimiyle birlikte dev gibi karşımızda durmaktadır. Ancak bu yıkıcı misyon sahiplerinin dezavantajı haksızlıklarından kaynaklanan cesaretsizlikleri ürkeklikleridir. Bunlara karşı en etkin mücadele, kendi kültür kaynaklarımızı ve değer yargılarımızı gençlerimize en hızlı, en akılcı ve bilimsel bir yöntemle öğretmektir. 50 yıldır yıpranan Milli ve ahlakî değerlerimizi kıymetlendirerek yeniden tüm Türk Milletine kazandırmak kendini milli sayan tüm dinamiklerin/güçlerin görevi olmalıdır. Ödediğimiz bedelin bundan fazla olmaması temennimizdir, ancak hainlerin şerrinden/oyunundan kurtulmak için ödenecek bir bedel varsa Türk milleti bu bedeli de ödeyecektir.”
Sedat ERGENÇ
SHÇEK İç Denetçi, Kamu Yönetimi Uzmanı
Neticeyi kelâm, Türkiye’de “Kadın Sorun, bütünün ayrılmaz parçası olarak irdelenmelidir; ister liberal, ister muhafazakâr gözlüklerle.