“Soykırım” ve Büyüyen “Koşer” Pazarı

15 Ocak 2003’de, Milliyet’te, Sayın Eylem Türk’ün “Türk firmaları, dualı onaylı belge peşinde” bir yazısı çıktı. Özellikle ABD’ye ihracatını artırmak isteyen gıda firmalarının, ürünlerinin Musevi dinine uygunluğunu belgeleyen “koşer” sertifikası almaya başladığına işaret eden, Türk, “koşer sertifikası” almış firmaların sayısının şimdiden 25’i bulduğunu, Türkiye’nin ABD’ye yaptığı gıda ihracatının bu yolla ikiye katlanmasının beklendiğini bildirdi. “Koşer” Musevi ilmihalinde tüketilmesinin “helâl” olduğu hahamlarca onaylanan yiyecekler anlamına geliyor. “Un, şeker ve su” hariç, tüm gıda maddelerinin tüketim izmi hahamların icazetine bağlı. Zaman içinde “koşer” kalite, hijyen ve güven anlamını da kazanmaya başlıyor ve Müslümanlar gibi din, vejeteryanlar gibi idealistik ya da sağlık gibi başka nedenlerle de aranır oluyor.

Milliyet’in haberine göre, Museviler gün geçtikçe büyüyen 150 milyar dolarlık bu pazarın sadece %45’ini teşkil ediyorlar. Yahudilerin eski SSCB ve özellikle de Ukrayna’da yaşanan katliamlardaki rollerini gün ışığına çıkartmayı amaçlayan Kanada merkezli “Tarih Tashih Enstitüsü”ne (Institute for Historical Review) göre bu rakam sadece %20. On milyonu aşkın koşer tüketicisinden sadece iki milyonu Yahudi. Öte yandan, Kanada ve ABD’de satılan yaklaşık altı bin çeşit gıda maddesinin üstünde şu ya da bu hahamın ‘olur’u var. Bu maddelere, Montreal’de şişelenen ‘NAYA’ marka doğal kaynak suyu da dahil ki, yukarda bahsettiğim gibi “su” Musevi ilmihalinde helâllik onayı gerektirmiyor. Sayın Türk, “koşer” pazarının büyümesine paralel olarak “koşer sertifikası veren acentelerin sayısının gün geçtikçe arttığını bildiriyor.

Bunlardan en ünlülerinden bazıları “The Union of Orthodox Jewish Congregations,” “The Organized Kashrus Laboratories” ve “Star – K Kosher Certification ” ve bu kuruluşlar arasında, dünyadaki gıda şirketlerinin kendi kurumlarından sertifika almaları için kıyasıya rekabet yaşanıyor. Koşer almış fabrikaların ürünlerine eğer “The Union of Orthodox Jewish Congregations”tan alınmış ise “OU”, “The Organized Kashrus Laboratories”ten alınmışsa “OK” damgası konuluyor. Bu damgalar Kuzey Amerika’da gıda ürünlerinin satışını kolaylaştırdığı için ihracatı ikiye katlıyor. Acenteler koşer sertifikasını, hahamlar yoluyla veriyor. Acentelerin çalışanları gezici ve yönetici hahamlardan oluşuyor. Hahamlar gıda ve gıda teknolojisi konusunda eğitim görüyor, gıda mühendisi gibi yetiştiriliyor. Üretim tesisleri hahamlar tarafından incelenirken “koşer”e uygun bulunan tesisler yine onlar tarafından kutsanıyor. Acenteler, koşer verdikleri firmaların birbirleriyle alışverişini de destekliyor. Örneğin, OU almış bir firma çikolata üretiyorsa, margarin, süt, kuru üzüm vs. gibi hammaddelerini yine OU koşerli firmalardan almak durumunda kalıyor. Kendi ülkesinde koşerli bir firma bulamazsa o zaman yurtdışından ithal etmek durumunda kalıyor.

Firma, denetimden geçtikten sonra 10 bin dolara yakın bir bedel ödeyerek koşer sertifikası almaya hak kazanıyor. Ayrıca denetime gelen hahamların geliş – gidiş, konaklama masrafları yine firma tarafından karşılanıyor. “Tarih Tashih Enstitüsü”nün kurucularından Lubomir Pritulak’un “Yahudi olana da, olmayana da uygulanan bir çeşit kelle vergisi, daha doğrusu haraç!” dediği de işte bu 10 bin dolarlık bedel. Pritulak, “Vitrin camları kırılmasın, işyeri kundaklanmasın diye haraç veren adamın cebinden çıkan ‘korunma’ parasını ilân ettiği görülmemiştir ama işler o hale geldi ki, sahici Rus votkası diye pazarladıkları ‘Stolniçkaya’nın etiketinde bile Ortodoks Yahudi Cemaatleri Birliği’nin “U” logosu var,” diyor. “Diğer taraftan, örneğin ‘Stolniçkaya’ marka Rus votkasının aslında Pepsi Cola Wines & Spirits International’ın bir ürünü olduğunu da gizliyorlar. Milyarlarca dolarlık bir sahtekârlık. Kanada Yahudi Kongresi Başkanı Moşe Ronen’e yazdık, basın kralı David Radler’in kızı Melissa’ya yazdık, Parlamento seçimlerinde aday olan Josef Ben-Ami’ye yazdık, sağır dilsizi oynuyorlar, hiçbir sonuç alamadık. Koşer votka, koşer viski, koşer çamaşır suyu, aklınıza ne gelirse, satın alınan her bir mal için hahamlara haraç ödeniyor. Yahudi olmayanlarda ‘Soykırım’ın kefaretini ödüyorlarmış gibi bir duygu hakim olmasından yararlanıyorlar. ‘Soykırım,’ dolandırıcılığın hoşgörülmesini sağlıyor.” “Soykırım”ın “Yahudi-Ziyonist cephaneliğinin başlıca silâhı” olduğunu iddia eden Pritulak, bu paraların bir yandan Holywood yapımlarının finansmanına, diğer yandan da “Tarih Tashih Enstitüsü” (IHR) gibi gerçekleri irdeleyen kuruluşları susturmaya gittiğini iddia ediyor. “Holywood çıkışlı ‘Soykırım’ hem Amerikalılardan hem de Avrupalılardan büyük paralar sızdırmaya yarıyor. Revizyonistlerin (IHR eylemcilerine ‘revizyonist’ deniyor) harcadığı bir dolara karşı, karşı taraf yüz dolar harcıyor. Bunun için diyoruz, misli görülmemiş bir ekonomik ve siyasi kuşatma altındayız. Bu kuşatmayı kendi başımıza yaramayız. Sizin yardımınıza ihtiyacımız var. Bizim bütün istediğimiz Ukrayna’da olan bitenin, iddiaların ötesinde, adli tıbbın, modern bilimin ve yazılı delillerin ışığında değerlendirilmesini sağlamak. Gerçeklerin ışığının dondurulmuş tarihimizi eritmesini, olayların gün ışığına çıkarılmasını istiyoruz.” Sayın Türk’ün haberi, “Türkiye’de de koşer sertifikası düzenleniyor,” diye devam ediyor, “Firmalar Türkiye’de düzenlenen koşer belgesini genelde İsrail’e ihraç edilecek gıda ürünleri için alıyor.

Koşer sertifikaları, Türkiye’deki hahambaşının tayin ettiği bir hahamın gözetiminde yapılan üretimlerden sonra düzenleniyor. 50 ülkeye bira satan ve beş ülkede fabrikaları bulunan Efes Pilsen, Musevi gıda kurallarına uygun bira üretti. Daha önce alkolsüz bira üreterek Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran gibi şeriat kurallarının çok sıkı uygulandığı ülkelere girmeyi başaran Efes Pilsen, Türkiye Hahambaşlığı’ndan koşer sertifikası alarak Musevilere de uygun bira satmaya başladı. Efes İhracat Direktörü Osman Çağlayan, DHL dergisine verdiği demeçte, İngiltere ve ABD’deki Hahambaşlık’ların da onay aldıklarını koşer sertifikası ile bu ülkelerde de biralarını satma hakkını elde ettiklerini söyledi.” Öte yandan, Pritulak, Yahudilerin, Sovyetler Birliğinin, özellikle de Ukrayna’nın kanlı tarihinin “doğrudan taraflarından birisi” olduğunu, ülkesinin bu geçmişi ile yüzleşebilmesinin yolunun Yahudi eylemlerinin araştırılmasından geçtiğini, bunun da Soykırım’ın “Holywood verziyonu”nun özgürce sorgulanması gerçekleşmeden mümkün olmayacağını söylüyor. Ancak, “Soykırım”ın araştırılmasının, gerçeklerin ortaya çıkması “mazlum” imajlarını tehdit ettiği için Yahudilerin işlerine gelmediğini iddia ediyor: “Hepimize her gün telefonla ya da mektupla ölüm tehditleri yağıyor,” diye anlatıyor, “Bir keresinde otomobilden ateş açıldı, iki düzeltmen arkadaşımız ağır yaralandı. Üç arkadaşımız saldırıya uğradı. Yahudi teröristler, IHR binalarına beş kez molotof kokteyli attılar. 4 Temmuz 1984’de depomuzu kundakladılar, on binden fazla kitabımız yandı. Ayrıca nadir dokümanlar, yerine konamayacak dosyalar gitti, dört yüz bin dolarlık hasar meydana geldi. Sonra da yaraya tuz basar gibi, Devlet Başsavcısı ve Anti-İftira Birliği (1) oturdu, “nefret suçları”nın cezalarını arttıran 1994 yasasını (2) birlikte hazırladılar.

Birleşik Devletler’de Yahudi düşmanlarını ortaya çıkarmanın başlı başına bir hizmet sektörü haline geldiğini söylemek bile suç oldu. Nerede kaldı soykırım dayatmacılarının bu dogma-inançtan sağladıkları siyasi, mali ve sosyal çıkarları sergilemek!” (1) “Anti-Defamation League” ve “State Attorney General’s Office” Anti-Defamation League, ırkçıları izliyen, haklarında bilgi topluyan sivil toplum örgütü; Nikzor Projesi olarak bilinen bir veri bankası, ‘Anti-Faşist Forum’ ve neo-Nazi karşıtı ‘eXpo’ isimli dergi ile ırk, din, milliyet, cinsiyet veya cinsel tercih temelinde şiddet, iftira, ayrılıkçılık, yalan haber yayan grupları açıklayan “Nefret Rehberi” ile bağlantısı vardır. (2) “Hate Crime Sentencing Enhancement Act,” (28 U.S.C .994)