Küreselleşmenin tanımlayıcı vasıfların birisi, ulusal devletlerin uluslararası serbest pazarlarla olan ilişkileri. Bu ilişkiler, dünya siyasi haritasını yeniden biçimlendirirlerken, siyasal bilimler literatürüne “alacakaranlık bölgeler” diye yeni bir kavram giriyor. “Alacakaranlık bölgeler”in tanımlayıcı vasıfları, o bölgelerde yaşanan hayatların çirkinliği, kabalığı ve kısalığı. Afganistan, Rusya, Çeçenistan, Doğu Timor, Kongo, Sırbistan ve Sierra Leone’nun “alacakaranlık” olduklarından bahisle, bu ülkelerin bağımsız yönetilen devletler olmaktan çıkıp, çağdaş dünya sisteminin kapsama alanı dışında kalan, yönetilemez topraklara dönüştüklerine işaret ediliyor.(1) Alacakaranlık ülkelerin ortak nitelikleri, “yenik devlet”leri ve ekonomilerine hakim olan, hatta ekonomik faaliyetlerinin bütününü teşkil eden, yasadışı ticaret. Bağımsızlıkla anarşi, yasallıkla yasadışılık, modernite ile kaos arasında gidip gelirlerken, “jeopolitik karadelikler” oluşturuyorlar.
Bunlardan bazıları, “sözde-devlet”ler ki, bu sınıflandırmaya bir örnek olarak Çeçenistan gösteriliyor. Günümüz Rusya’sının da dahil olduğu ikinci grupta, “küresel turbo-kapitalizm”in, yenik devlet ve hızla gelişen yasadışı yerel pazarlarla işbirliği içinde geliştiği gözlemleniyor. “Yenik devlet,” 1990’ların ortalarında duyulmaya başlanılan bir terim, “hükümet birimleri ve diğer sivil kurumları tamamen çöken devlet” anlamına geliyor; etnik temizliği önleyemeyen Yugoslavya, narkokapitalizmle başedemeyen Latin Amerika, kıtlık ve iç savaşı durduramayan Somali, devletin soykırımı bizzat örgütlediği Ruanda ve Irak, hükümet organlarının ve sivil kurumlarının dağılmasına seyirci kalmak durumunda kalan “yenik devlet”lere örnek gösteriliyorlar. Devletlerin anarşiye yenik düşmelerinin, dünya jeopolitiğindeki yapısal değişiklerin sonucu olduğuna dikkat çekiliyor. 1947-1992 yılları arasında Soğuk Savaş’ın geliştirdiği küresel oyunlar gereği, ABD ve SSCB kendilerine zayıf olmakla birlikte söz geçirebilecekleri otoriter rejimlerin hakim olduğu karakol devletler edinmiş, bunlarla stratejik ortaklıklar kurmuşlardı. SSCB’nin çökmesiyle birlikte özde istikrarsız olan bu ülkelerin koruyucu şemsiyelerinin de yok olduğu, büyük bir kısmının “lidersiz, düzensiz, yönetimsiz” kaldıkları öne sürülüyor.
Söz konusu ülkelerin halkları, göçebe ve sığınmacı yaşamlara sürüklenirken, uluslararası sivil toplum örgütlerinin vesayetleri altına giriyorlar. Ekonomik çöküntü, kaçakçılığı teşvik ediyor, kaçakçılık komşu ülkelerin asayişini. Ancak, çoğu kez açlık sınırının altında olan yoksulluk, “yenik devletler”in hepsi için geçerli değil, aralarında yasadışı ticaretin her türlüsünün kabul gördüğü, gelir düzeyi yüksek ülkeler de var. “Turbo-kapitalizm,”(2) son yıllarda sıklıkla rastlanılan bir diğer terim: “süper hızlandırılmış kapitalizm” anlamına geliyor. “Pazarın-dayattığı, rekabetin ve tamahın körüklediği” (3) bu sistemde, sermayenin daha hızlı dönmesi isteniyor ki, daha hızlı kâr getirsin. Hızlı kâr, hızlı yeni yatırım demek. Yeni yatırım, daha çok üretim, daha çok enerji tüketimi, daha çok para, daha çok alt-yapı demek. Bu bağlamda, turbo-kapitalizm uluslararası bir olgu. Ancak, yenik devletlerin halkları, turbo-kapitalizmin yüksek-teknoloji, hızlı kapitalist bilişim imkânlarına sahip değiller. Çoğunlukla modası geçmiş fabrikalar, hantal tarım çiftlikleri, küresel pazarlarda yasal ve ahlâki yöntemlerle rekabet etmelerine izin vermiyor. Bu durum, yasadışı ticaretin Rusya’dan Peru’ya, Küba’dan Kolombiya’ya, Kamboçya’dan Afganistan’a, turbo-kapitalizminkine eşdeğer bir hızla yayılmasına neden oluyor. İllegal kapitalistler, “parayı takip ediyorlar.” Kolombiyalı narkokapitalistler Amerikan kokain piyasasının önemli bir bölümünü ellerine geçirirlerken, Batı sahillerindeki eroin pazarlarını da devralıyorlar. Böylece, kriminal kapitalizm, o ülkelere de sıçrıyor. Gayri meşru kapitalizmin beraberinde getirdiği siyasi yozlaşma, yasadışı ticaret ve kültürel kaosun bireyin memnu arzularını tatmin etmesini kolaylaştıran toplumsal bir iklim geliştirdiği de açık. İstikrarlı yasal ticaretle elde edilen refah ve barış, OECD devletleriyle sınırlı kalırken, yoksulluk ve çatışmanın kural olduğu ülkelerde turbo-kapitalizmin itelemesiyle oluşan yasadışı ekonomik faaliyetler, durumu daha da kötüleştiriyor.
Dünyanın “gayri-safi-yasa dışı-hasıla”sının (4) 1990 yılı itibariyle yaklaşık bir trilyon dolar olduğu hesap ediliyor. Küresel karaborsa ekonomisini narkokapitalist ticaretle ayakta duran Latin Amerika ve Güney Asya ülkeleri ile kapitalizmi mafya temelinde örgütleyen eski Sovyetler Birliğinin “çağdışılaşan” yeni devletleri (5) ve Çin’in kızıl kapitalistlerinin milyarlarca dolarlık meta ve insan ticareti oluşturuyor. IMF, offshore finans kuruluşlarında aklanan kara paranın dünya GSMH’sının yüzde beşini bulduğunu tahmin ederken, insan organlarından, zehirli atıklara, nesilleri tükenmekte olan hayvan türlerinden çocuk pornosuna kadar her türlü ticaretin merkezi oluşuyor. Yasadışı kapitalizm (6) yenik devletlerin alacakaranlık bölgelerine sızıyor ve “yasal ticaretin turbo-kapitalist çekirdeğinin karanlık köşelerinde koloniler kuruyor.” “Turbo-kapitalizm: Küresel Ekonomide Kazananlar ve Kaybedenler”(7) adlı kitabın yazarı, Edward Luttwalk, “Turbo-kapitalizmde açık pazarların özgürlüğü hemen hiç denetlenmeyen kâr-maksimizasyonu olarak değerlendirilir,” diye yazıyor, “Turbokapitalistler, hükümetin tümüyle serbest bıraktığı, etkin işçi sendikalarının engellemediği, işçilerin ve toplumun esenliklerini gözeten duygusallığa yer olmayan, gümrük duvarları ya da yatırım kısıtlamaları gibi manialara çatmayan, vergi yükümlülüğü asgaride tutulan özel girişim peşindedirler… bunun karşılığında yeni refah yaratacak, daha dinamik bir ekonomi sözü verirler ancak ne eski ne de yeni refahın nasıl dağılacağından bahsetmezler.” Küreselleşmenin karanlık yüzü olan kuralsızlık ve gayri meşru alım satımın sonuçları henüz yeterince irdelenmiş değil. Varoluş nedenleri hak ve adaleti gözetmek olan hükümetlerin, pazarın orman kanunlarına boyun eğmek durumunda kalmaları, vergi gelirlerini de olumsuz etkiliyor, devletleri geleneksel görevlerini yerine getiremez kılıyor. Bu nedenle diyorlar, küreselleşmeyi bir ütopya olarak sunmak için çok erken.
1) Timothy W. Luke, Virginia Polytechnic Institute and State University, Department of Political Science
2) “turbocapitalism”
3) Richard Swift, “Rush to nowhere/ Hiçbir yere acele yetişmek,” New Internationalist, sayı 343, Mart 2002
4) Gross Criminal Product
5) “demodernizing”
6) “illegal kapitalism”
7) Edward Luttwak, “Winners and Losers in the Global Economy,” Harper Collins, 1999.