Aralık 2012
Türkiye’nin 2023 hedefleri, milli gelirin önümüzdeki on iki yıl içinde asgari üç kat bir artışla yükselerek 2 trilyon dolara ulaşmasını, aynı yıllarda 82 milyon civarında olacağı tahmin edilen nüfusun ortaöğretim okullaşma oranının yüzde yüze çıkarılmış olmasını öngörmektedir.
Sayın Başbakantarafından dillendirilen bu fevkalâde sevindirici hedeflere ulaşılmasının olmazsa olmaz koşullarının başında, sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinin mas edecekleri işgücünün istihdam edilir nitelikte olması gelmektedir. Nitelikli eleman ihtiyacının karşılanamaması olasılığı, 2023 hedeflerine doğrudan sekte vurabilecek ağır bir risktir.
Nitekim, 2000 yılında kabul edilen ve Avrupa eğitimini düzenleyen, Lizbon Stratejisi, onu izleyen Bolonya Süreci, daha sonra ‘Avrupa 2020: akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme için strateji’si de, AB için hedefledikleri sürdürülebilir ekonomik büyüme hızını “daha fazla ve daha iyi mesleklerle” ifade etmektedirler. Bu kapsamda sektör uzmanlarıyla birlikte belirlenecek orta ve uzun vadeli “büyüme içinbeceri ihtiyaçları” nın teknik ve mesleki eğitim programlarına dönüştürülerek giderilmesi, böylece yükseltilecek beceri ve nitelikleri haiz bireylerin istihdam edilebilirliğinin arttırılması amaçlanmaktadır.
Diplomalı Mesleksizlik
Buna karşın, yeni Yükseköğretim Kanunu tasarısının tartışıldığı Kasım 2012 itibariyle, teknik ve mesleki eğitim programlarımızın nitelik ve nicelik olarak yetersiz olmalarından kaynaklanan diplomalı mesleksizlik, ülkemizin en vahim sosyoekonomik sorunlarından birisi olmaya devam etmektedir.
- Teknik ve mesleki eğitim – istihdam ilişkisi yok denecek kadar zayıftır.
- Teknik ve mesleki eğitim, ekonomik kalkınmanın motoru olan işletmelerin nitelikli eleman gereksinimini karşılayacak düzeyde değildir.
- Teknik ve mesleki eğitim, uluslararası rekabette genç nüfusu ile ön plana çıkmak isteyen ülkemize avantaj yaratacak şekilde yapılanmış değildir.
- Ülkemizin halihazır işgücü, 2023 itibariyle hedeflediğimiz ligde rekabet edebilecek donanımı haiz değildir.
- Ülkemiz işgücünün donanımını yükseltecek, rekabet edebilirliğini arttıracak ve sürdürecek hayat boyu öğrenme mekanizmaları külliyen eksiktir.
- Mezkur sorunları iyileştirebilecek kapasiteyi haiz meslek yüksekokullarının itibar kaybı devam etmektedir. Bu sürece, yasa koyucu birimler, akademik camia ve hatta mezunlarını subay olabilecek yeterlilikte görmemekte ısrar eden silahlı kuvvetler katkıda bulunmaktadırlar.
- Yine bu çerçevede ülkemizde nitelikli işgücü yetiştirme maliyetleri gündemde dahi değildir.
Teknik ve Mesleki Eğitim – İstihdam İlişkisi
2023 hedeflerine doğrudan sekte vurabilecek ağır bir risk oluşturduğunu düşündüğümüz bu tablo, 1.7.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan ve 2007-2012 yıllarını içeren Dokuzuncu Kalkınma Planında da teşhis edilmiş, “nitelik ve beceri düzeyi yüksek insan gücüne duyulan ihtiyacın günümüzde önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmekte olduğu” vurgulanarak, eğitim sistemimizin işgücü piyasasının ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldığı; nitelikli ara eleman temininde sıkıntı çekilmesine rağmen mesleki eğitim mezunlarının yüksek oranlarda işsiz olduklarından bahisle, teknik ve mesleki eğitim programlarının ivedilikle güncellenmesi, işgücü piyasasının taleplerine karşılık verecek şekilde esnekliğe kavuşturulması, donanım ve nitelikli eğitim personeli eksikliklerinin giderilmesi çağrısında bulunulmuştur.
Keza, 15.7.2010 tarihli ve 27642 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe giren İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planı aynı sorunlara değinmiştir. İMEİGEP’in öncelikli hedefi, diplomalı mesleksizlik meselesini çözüme kavuşturmak üzere Avrupa Birliği ile uyumlu Ulusal Yeterlilik Sistemini kurmak ve işletmektir. Bu kapsamda, iş piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün temin edilmesi, istihdamdaki bireylerin bilgi ve becerilerinin güncellenmesi ve tanınması, işgücünün ulusal ve uluslararası düzeyde istihdam edilebilirliğinin sağlanması çalışmaları devam etmektedir.
Ancak, en mükemmel bir şekilde hazırlanmış da olsalar, Eylem Planının öngördüğü düzenlemeler eğitim sistemimize layıkıyla yansıtılmadıkları, vazedilen standartlar örgün ve yaygın eğitimle özdeşleşmedikleri sürece diplomalı mesleksizliğin giderilmesi için gerekli lâkin yeterli olmayan uğraşlar olarak kalacaklardır.
Yükseköğretim Kurulunun Uhdesindeki Devasa MYO Şebekesi
Düzenlemelerin örgün ve yaygın eğitimde hayat bulmalarını sağlayacak olan merci Yükseköğretim Kuruludur.
“Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönlendirmek, yönetmek, denetlemek; yasada belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesini planlamakla yükümlü” olan Yükseköğretim Kurulu, eğitim ve öğretimin ulusal meslek standartlarını yansıtmasını, standartlardaki değişikliklerin eş zamanlı olarak eğitim programlarına ve müfredata aktarılmasını, öğretim elemanlarının yeterliliklerinin sağlanmasını, eğitim kurumlarının yönetim ve eğitim koşullarının iyileştirilmesini gözetmekle mükelleftir.
Bu çerçevede, Kurulun uhdesinde yer alan ve ülkenin sathına yayılmış bekleyen yedi yüz civarında meslek yüksekokulundan oluşan devasa şebeke, diplomalı mesleksizlik ve dolayısıyla eğitim-istihdamsorunlarının çözümünde mükemmel bir altyapı oluşturmakta ve fırsat sunmaktadır.
Yükseköğretim Kurulu, mevcut meslek yüksekokulları ağını, işgücünün eğitim seviyesinin hayat boyu öğretim kapsamında yükseltilmesine katkıda bulunabileceği şekilde düzenlemelidir.
Yeni Yasa Tasarısı ve MYO’lar
Buna karşın, yeni yasa tasarısında, ülkemiz yükseköğretim sisteminin, meslek yüksekokullarının parçası olduğu bir bütün olarak ele alınmadığı görülmektedir.
Tasarıda, eğitim-istihdam uyuşmazlığı, diplomalı mesleksizlik, hayat boyu eğitim gibi reel sorunlara ve onların çözümlerine odaklanılmamış, mevcut sistemin işleyişinde iyileştirme yapmakla iktifa edilmiş olduğu görülmektedir.
Yükseköğretim Kurulunun istihdam edilebilir nitelikte işgücü yaratmakla mükellef olan teknik ve mesleki eğitim yüksekokullarının iyileştirilmesinde ve geliştirilmesinde, “kurucu/iyileştirici” bir rol üstlenmekten adeta imtina ettiğini gözlemlemek, üzücüdür.
Mezkur tasarının onarılmadan, meslek yüksekokullarına dair sarih hükümlerle takviye edilmeden yasalaşması durumunda, sürüncemede bırakılan sadece MYO’lar ve onların sorunları değil, sanayi, ticaret ve hizmet sektörünün omurgasını oluşturan nitelikli, rekabetçi işgücü yetiştirme hedefleri olmaktadır.
Üniversite – MYO ayrışması
Çok sayıda kurulan yeni üniversitelerin ve arttırılan kontenjanların, üniversite kapılarındaki yığılmaları eritmek suretiyle kamuoyunda belirgin bir ferahlık sağladığı kuşkusuzdur. Ancak, hızlandırılmış üniversiteleşmenin diplomalı mesleksizlik sorununa çare olmayıp, ötelediğini teslim etmek zorundayız.
Üniversiteler, bilimin sosyoekonomik koşullardan bağımsız bir insan etkinliği olarak örgütlendiği, evrensel bir amaca sahip olan, tüm insanlığın yararına kavramsal ve soyut bilgi üreten akademik kurumlar olarak, eğitimlerini istihdam noktayı nazarından düzenleyemez, mezunlarının iş bulma koşullarını birincil hedefleri olarak belirleyemezler ve belirlememelidirler. Üniversite, meslek edindirme yeri değildir. Üniversite, doğrudan kariyer edindirme yeri de değildir. Üniversitelerin görevi, istihdam, rekabet, kalite gibi sorunların kaynağında yatan toplumsal yapı ve politikaları derinden inceleyerek, öneri ve önlemler üretmektir.
Meslek edindirme yeri, meslek liseleri ve meslek yüksekokullarıdır. Meslek yüksekokulları, üniversitelerin en yakın akrabaları olmakla birlikte, öğrencileri için doğrudan uzmanlık geliştirmeyi hedefleyen, kariyer edindirme gayreti içinde olan; program müfredatları know-how, yani “yol, yöntem, usul bilgileri”nden (procedural knowledge) oluşan ve bu nitelikleriyle üniversite öğretiminin karakteristiği olan derin teorik bilgiden zorunlu olarak farklılaşan eğitim birimleridir.
Sanayi, ticaret ve hizmet sektörünün omurgasını oluşturan nitelikli, rekabetçi işgücü yetiştirme çabası içinde ve ülke ekonomisinin dinamikleri doğrultusunda her yıl yeniden şekillenen müfredat oluşturmak durumunda olan MYO’lar, hızla küreselleşen dünyanın değişimine senkronize olmak, iş dünyası ve insan kaynakları kuruluşlarının taleplerine cevap verebilecek şekilde yeniden yapılanmak için gerekli farkındalık ve esnekliği edinmek zorundadırlar.
Bu çerçevede, meslek yüksekokullarının ülke ekonomisinin nitelikli işgücü tedarikçileri olarak bambaşka bir anlayışla değerlendirilmeleri gerekmektedir.
Yükseköğretim camiası ve MYO’lar
MYO’ların yükseköğretim camiası içindeki yerlerinin kavramsal bağlamda oturtulamamış, varlık nedenlerinin, görev ve işlevlerinin sarahata kavuşturulamamış, akademik hiyerarşideki konumlarının tartışmalı olduğunu değerlendiriyor, yasa tasarısında ihmal edilmiş olmalarının saydığımız nedenlerden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyoruz.
Nitekim, nitelikli akademisyenler, kendilerini talip oldukları skolastik alanın dışına çıkaran, bu anlamda kariyerlerini tehdit ettiklerini hissettikleri MYO’ların tatbikata dönük programlarında yer almaktan haklı olarak kaçınmaktadırlar. Bu durum MYO’ların kamuoyundaki itibarlarını zedeleyen unsurlardan bir diğeri olmaktadır.
Bu kapsamda, Meslek yüksekokullarının ön lisans veren eğitim birimleri olarak tavsif ediliyor olmaları, yarım üniversite mezuniyetigibi amorf bir kariyer algısına yol açmakta; bu algı, ikinci yarım’a geçişin kısıtlanması halinde, MYO’ların aleyhine perçinlenmektedir.
Belirli iş kollarında doğrudan uzmanlık geliştirmeyi hedefleyen, kariyer edindirme gayreti içinde olan eğitim kurumlarına ihtiyaç açıktır. Keza, bazı işkollarında öğrencinin mesleğini hakkıyla öğrenmesi için iki yıllık mesleki eğitim süresinin yeterli olmadığı da ortadadır. Kaldı ki ortaöğretimde kazandırılamayan temel becerilerin telafi edilmesi de söz konusu olduğundan mesleki eğitim süresi dört yılı gerektirebilmektedir. Bu meselenin ideal çözümü “Uygulamalı Bilimler Fakültelerinin” açılmasındadır. Bu fakülteler üniversitelerin bünyesinde bulunan meslek yüksekokullarını konsolide edecek, mesleğin gerektirdiklerine göre iki yıllık ve/veya dört yıllık mesleki eğitim vermek üzere örgütlenecek ve kendi bünyesinde dikey geçişe imkan tanıyabilecektir. “Uygulamalı Bilimler Fakültesi” adı altında örgütlenecek eğitim birimlerinin iki yıllık programlarından mezun öğrenciler “meslek ön lisansı”, dört yıllık programlarından mezun öğrenciler ise “meslek lisansı” diploması alacaklardır. Böylece akademik lisans mesleki lisanstan ayrıştırılacak, akademik yüksek lisansa devam talepleri de, olası haksız müktesep hak iddiaları da önlenebilecektir. Bununla birlikte, öğrencilerin akademik lisans programlarına geçiş sistemine ilişkin düzenlemeler de ayrıca yapılmalıdır.
İdeal olmakla birlikte bu çözümün gerçekleştirilememesi durumunda, meslek yüksekokullarına iştigal ettikleri alanların gerektirdiği sürelerde eğitim verme hakkı tanınmalı; meslek yüksekokullarının iki yıllık program yanında, dört yıllık program da açmalarının önlerindeki engel ivedilikle kaldırılmalıdır. Meslek yüksekokullarının verecekleri lisans diplomaları benzer şekilde meslek lisansı ibaresiyle akademik lisanstan ayrıştırılabilecektir.
ÖZETLE: Reform niteliğinde maddeler de ihtiva etmesine karşın, söz konusu Tasarının, sanayi, ticaret ve hizmet sektörünün omurgasını oluşturan nitelikli, rekabetçi işgücü yetiştirmeye yönelik düzenlemeler, eğitim-istihdam uyuşmazlığı, diplomalı mesleksizlik, mevcut işigücünün hayat boyu eğitimi gibi ülke ekonomisinin reel sorunlarına ve bunların çözümlerine ilişkin önlemler bağlamında hayli eksikli olduğu görülmektedir. Önerdiğimiz tadilat ve ekler hakkındaki düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür eder, Yükseköğrenim sistemimizin bu kritik aşamasına desteğinizi esirgememenizi dileriz.