KAPADOKYA MESLEK YÜKSEKOKULU – 12.5.2005
Kapadokya’da 10,000 Yıllık Kampüs
Nevşehir il merkezi, Acıgöl, Avanos, Derinkuyu, Gülşehir, Hacı Bektaş, Kozaklı ve Ürgüp’ü kapsayan bölgeye “İç Kapadokya” deniyor – yeri gelmişken, yaygın inancın aksine, “Kapadokya” Yunanca değil. Bölge’yi İsa’dan önce VI. Yüzyıldan itibaren kontrol etmeye başlayan Pers’lerin dilindeki “Katpatuka” tanımından türemiş, “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına geliyor. On bin yıllık yerleşim merkezi, 1985’den bu yana UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde. Muhteşem bir miras ama bölge insanının maişetini temin edebileceği kaynak olmaktan hayli uzak. Kişi başına düşen gelir rakamları Türkiye ortalamasının üzerinde olmasına rağmen bölge ciddi oranlarda net göç veriyor.
Göç edenlerin %50’si, 25 yaşın altında, eğitim düzeyi düşük gençler. En büyük sorun, işsizlik. Ancak, araştırmalar, göç kararının temelinde yaşam kalitesinin arttırılması isteminin yattığını gösteriyor. Tarımsal yapıya uygun olan bilgi birikimlerinin kent ortamında gelire dönüşmeyeceğini bilmelerine rağmen göçmelerinin nedeni, büyük şehirlerdeki yaşama özeniyor olmaları. Daha zengin, daha pırıltılı, daha coşkulu bir hayat istiyorlar, gençler. Düşledikleri hayata kavuşmak için çalışmaya hevesliler. Ve fakat kendi bölgelerinde değil, göç ettikleri şehirlerde! Öyle ki, çalışmak için gitmeye koşullanmaları gibi bir durum ortaya çıkıyor.
Çalışma hevesinin yer değiştirmeye endekslenmiş olması, bir takım psikolojik etkenlerin varlığına işaret ediyor. Nitekim, “yaşam kalitelerinin yüksek olduğunu” düşünen kırsal kesim insanları göç etmiyorlar. Örneğin, Muğla’nın son beş yıldır hiç dış göç vermemiş beş köyünde yapılan bir alan çalışması, o yöre gençlerinin köylerindeki yaşam şeklinin Almanya’dakinden bile iyi olduğuna inandıklarını gösteriyor. Bu köylerin yol, su, telefon vb. altyapı sorunları Kapadokya’dan daha iyi değil. Buna rağmen, turizm ve sanayiye yönelik tarım yapılıyor; arıcılık, hayvancılık, zeytincilikten gelir elde ediliyor. Daha da önemlisi, Muğla köylüleri “bağımsız ve kaygısız” hareket edebilmekten mutlu olduklarını söylüyorlar. Ürünlerinin doğrudan veya yöre pazarları aracılığı ile otellere satılıyor olması, kâr mantığına dayalı olarak üretim yapılmasını getiriyor ki, bu da çalışmak için başlı başına bir motivasyon olarak ortaya çıkıyor.
İç Anadolu’da durum farklı. Yaşanan örnekler, bölge halkının biraraya gelerek iş yapma becerisi sergileyemediklerini, hatta böyle bir eğilim içine dahi giremedikleri gösteriyor. Başlı başına bir sorun olarak ortaya çıkan örgütlenme meselesi, Kapadokya gibi muhteşem bir potansiyelin sürdürülebilir kalkınma dinamiğine dönüşmesinin önündeki en büyük engel olarak ortaya çıkıyor.
Derken ilk mucize gerçekleşiyor. Bölgeyi sahiplenmeye karar veren her siyasi partiden yerel yönetimler, bölge eşrafı ve Kapadokya’ya gönül verenler biraraya geliyorlar ve 1998’in başlarında bir vakıf kuruyorlar. Vakfın amacı Kapadokya’nın maddi ve manevi varlıklarını sürdürülebilir kalkınmanın temel dinamiğine dönüştürmek, bölge ekonomisinin Türkiye,sonra da AB ve Avrasya ekonomilerine eklemlenmesini sağlamak ve böylece Kapadokya’yı göç veren konumundan göç alan konumuna getirmek. Bu çerçevede bölge gençlerine meslek edindirmeyi, Kapadokya’da uluslararası nitelik ve nicelikte üretimi ve istihdamı gerçekleştirebilecek donanımı haiz orta-kademe yönetici ve girişimci yetiştirmeyi hedefleyen bir yüksekokullar zinciri ve giderek bir üniversite kurmaya karar veriyorlar. Türkiye’nin ilk yerel yüksek eğitim kurumu olacak olan okul, deyiş yerindeyse bir “halk üniversitesi” niteliğinde düşünülüyor. Akademik yapılanmasının “Kapadokya Yerel Gündem 21 Faaliyetleri” isimli Bölge Kalkınma Plânı hedefleri doğrultusunda oluşması isteniyor.
Başta Ürgüp’e bağlı Mustafapaşa (Sinasos) belediyesi başkanı Mustafa Özer olmak üzere, Kapadokya yerel yönetimleri ve bölge yaşayanları, okula derslik, öğrenci yurdu, yemekhane, konferans salonu vb. olarak kullanılmak üzere restorasyona muhtaç tarihi binaları tahsis, hibe veya kiralama suretiyle devrediyorlar. Kapadokya Meslek Yüksekokulu (ve ilerde üniversitesi) bu binaları restore ederek, İç Kapadokya’da yaygın bir kampüs oluşturacak, böylece faaliyete geçtiği ilk günden itibaren istihdam yaratarak bölge halkı ile bütünleşebilecektir. Benzerlerine Kopenhag ve İskoçya’da rastlanılan “mahalle kampüsü” uygulamasının yeni bina inşa etmemek suretiyle bir yandan kıt kaynaklarının optimal kullanımına, diğer taraftan da bölgedeki restorasyon faaliyetlerine doğru örnek teşkil etmesi düşünülüyor.
Nevşehir Valiliğinin hazırladığı, Nevşehir İl Özel İdaresinin yürüttüğü Bölge Kalkınma Planı, Kapadokya’nın yerel gelişme dinamiklerini öncelik sırasına göre turizm, bağcılık, meyvecilik, tarım ve hayvancılık olarak tanımlıyor. Oysa, son beş yılın en düşük “herşey dahil” sistemiyle çalışan “dinlence turizmi”nden Antalya ve Muğla bölgeleri yararlanmakla birlikte, kültür ve tarih turizminde iddialı diğerleri gibi “İnançlar Kavşağı” olarak tanınan Kapadokya’ya da zarar görmüş. Gelen turist sayısı azalıyor. Nedenini
Kapadokya mirasının yeterince irdelenmemiş; kültür turizminin talep profilinin belirlenmemiş; doğa, tarih ve kültür mozaiğinin hangi tip turisti ve hangi yöntemlerle yöreye çekilebileceği belirlenmemiş, hizmet kalitesinin yetersiz kalmış olmasına bağlıyorlar. Bağcılık ve tarım potansiyeli de gerçekleştirilemiyor. Toprak, gübre ve su kullanımındaki yanlışlar Kızılırmak havzasının ekolojisini tehdit eden boyutlara varmış. Oysa, bölge çiftçilerinin bağ ve bahçelerde verimi arttırmak için güvercin gübresi kullanmak gibi binlerce yıllık alışkanlıkları var. Bu alışkanlığın yeniden edinilmesi halinde Kapadokya’nın hızla AB standartlarında organik ekime geçmesinin mümkün olduğu düşünülüyor. Halk sanatlarının da yeniden keşfedilmeye ihtiyacı var. Kapadokya halk seramiğinin İznik’e öykündüğü ve dolayısıyla kendi kimliğine yabancılaştığı, İç Anadolu taş ustalığı yerini Güneydoğu tarzına bıraktığı, dokumacılığın kaybolmaya yüz tuttuğu biliniyor.
İlk aşamada onüç bölüm olarak planlanan Kapadokya Meslek Yüksekokulunun akademik yapılanması bu sorunlarına çözüm bulacak şekilde düzenlenmiş. İlk dört bölümü oluşturan Konuk Ağırlama, Mutfak Sanatları Yönetimi, Kapadokya Turizm Rehberliği ve Bilgisayar Programcılığı Bölümleri’nin 2005-2006 akademik yılında Mustafapaşa beldesindeki Mehmet Şakir Paşa Medresi ve Osmanlı konağında (eski Sinasos Oteli) faaliyete geçmesi planlanıyor. Bu amaçla restore edilen on bin sekiz yüz metrekare kapalı alana sahip Mehmet Şakirpaşa Medresesi ve Osmanlı Konağı (Eski Sinasos oteli) Mustafapaşa belediyesi tahsis etmiş. Önümüzdeki iki yıl içinde öğretime geçmesi planlanan bölümleri Fotoğrafçılık ve Filmcilik, Organik Tarım, Bağcılık, Çömlekçilik, Gerontik Hasta Bakımı, Spor ve Binicilik, Fon Yönetimi, İpekyolu Konservatuvarı ve Asım Bey Sivil Havacılık Meslek Yüksekokulu.
Yılın 12 ayı açık olacağı düşünülen okulda düzenlenecek yaz kursları, bölge halkına açık Sertifika Programlarıyla tam bir mahalli üniversite hüviyetinde olacak ama “evrenkent” değil de, “uni-verse” yani “birleşik-gerçek” anlamında. Bu bağlamda, Alman Witten-Heidecker üniversitesiyle olduğu gibi, Rusya Federasyonu Kazan Devlet Üniversitesi ile de akademik işbirliğine gidiliyor. Kazan Devlet Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Myakzum Salahov, 18 Mayıs’ta incelemelerde bulunmak üzere Mustafapaşa’da olacak.
“İmece mucizesi” dediğim, arkasında bir sermaye grubu olmayan bir yüksek eğitim kurumunun tümüyle yerel ve partiler üstü gayretlerle buralara kadar gelebilmiş olması. Eleştiri oklarının daimi hedef tahtası YÖK’ün rahmetli Bener Cordan ve Kemal Gürüz zamanında olduğu gibi, bugün de Erdoğan Teziç başkanlığında desteğini sürdürüyor olması, emeğin zayi olmadığını bir kez daha kanıtlıyor.